2012’de bir proje olarak kurulan Gitarizma ilk konserini İstanbul Kadıköy’de vermişti. Pek çok gruptan ünlü müzisyenlerin bir araya geldiği bir proje olan Gitarizma’nın hedefi alanındaki başarılı müzisyenleri ve en iyi gitaristleri aynı sahnede buluşturarak seyirciye benzersiz bir deneyim yaşatmak…

Yalova Setur Marina’daki ‘Marina Brasserie’ konserleri öncesinde provalar sırasında bir araya geldiğimiz grup üyeleri projeyi, nasıl çalıştıklarını, müzik piyasasına bakışlarını ve Yalova’yı nasıl gördüklerini Yalova Gazetesi’ne anlattı. Grubun, aslında Whisky’den ve sonrasında Yüksek Sadakat’tan tanıdığımız bateristi Alpay Şalt, Yalovalılara Gitarizma’yı anlattı.

-İlk kez mi Yalova’ya gelişiniz?

-Alpay Şalt :  Gitarizma olarak ilk defa geliyoruz ama Gür Akad 2 kere gelmiş zaten daha önce. Zaten o yüzden Yalova’da bir şey yapma ihtiyacı duydum. Bir de Bursa’dan çok isteyen var, Bursa’da bir türlü istediğimiz yerlerde çalma imkanına kavuşamadığımız için, ayarlayamadık yani tarihler denk düşmedi. Gelmek isteyenler Yalova’ya da gelir diye düşündük. Bir de Gür burasını çok beğenmiş, hem atmosferi, hem de yeri. O yüzden burada bir şey yapabiliriz diye düşündük. Biraz kalabalık olduğumuz için her sahneye sığmıyoruz ama sağolsun mekan sahipleri de ellerinden geldiği kadar yardımcı oldu. Gelmişken de Tanju’yu ben internetten tanıdım, Yalova’da gitarist. Keşke her yerde böyle birkaç insan olsa o zaman işler daha farklı olur. Gelmişken de ilk defa işte burada tanışıyoruz.

-Gitarizma’nın kadrosu nasıl şu anda?

-Aslında Gitarizma ilk başladığında şu mantıkla başladı : Çağatay Ateş bas gitarda, ben davulda, Cem Köksal, Gür Akad ve o dönem onlarla birlikte çalışan Bülent Güvenç. Mantık şöyle, biz zaten hep beraber bazı gruplarla birlikte çalıyoruz ayrı ayrı. Niye hep beraber bir şey yapmayalım diye düşündük. Bunun daha öncesi 2005 yılında kadar gidiyor. Gür Akad’ın bahçesinde bir toplantı yaptık işte Cem Köksal, Serdar Öztop vardı, Demir Demirkan vardı.

Yurt dışında Satriani’nin gerçekleştirdiği G3 projesini baz alarak, dedik ki biz de Türk gitaristler olarak bir G3 yapalım. Fakat hep şey problemi vardı, o projede her gitaristin kendi grubu komple grup olarak sahne alıyor, en sonunda bir cemseyşın olduğu zaman da bir house band kalıyor. Gitaristler ona dahil oluyor. Onu Türkiye’de uygulamak çok zor. Bir grup için bile bazen yer olmuyor. Biz dedik ki o zaman komple bir houseband olsun, yani bas, davul ve klavye sabit kalsın. Sadece gitaristler değişsin. O daha mantıklı geldi ve dedik ki Cem Köksal, Gür Akad’la sabit olsun, üçüncü gelen de konuk gitarist olarak yer alsın projede. İlk olarak da Serdar Öztop’la başladık. Ama dedik ki bunu farklı farklı gitaristlerle yapmazsak, ancak 3-4 konser olur, biter. Bunun gerisini getiremeyiz, çünkü zaten insanlar görecek. Bir daha belki gelmek istemeyebilirler.

Dedik ki belli süreler verilmiş, 3 ay boyunca Serdar Öztop. Ondan sonraki 3 ay boyunca işte Cenk Eroğlu. Ondan sonra işte Mesut Ünver. Böyle böyle yaparken ondan sonra baktık ki, kendi projelerimizde de bazen tarih çakışması oluyor. Atıyorum bir konsere Gür gelemiyor, Gür gelemeyince biz konseri almış oluyoruz. O zaman dedik ki, bu konuk gitarist kalksın, böyle bir müzisyen havuzu oluşsun, o müzisyen havuzundan konserler yapalım. İşte klavye Mert Topel geldi, şimdi Gökhan Güntekin geldi, Kıbrıs’a gideceğiz Mert Topel gelecek, başka bir yere gideceğiz Mesut gelecek falan. işte birlikte çaldığımız arkadaşlarla repertuarımızı sıcak tutup nereye gidersek, kimle çalarsak çalalım, Gitarizma diye bir şov oluşturmuş olduk. Yani gruptan birazcık şova doğru kaydı birazcık Gitarizma.  

-Farklı müzisyenler olunca, soundda bir farklılık oluyor mu?

-Her gitaristin kendi bölümü var zaten. 3 veya 4 parça zamanın uzunluğuna göre zaten kendi soundunda bir şey yapıyor ama bu bas gitar ve klavye sabit olduğu için zaten ortak bir sound oluşmuş oluyor. Zaten ortak bir sound zaten oluşmuş oluyor. Sadece üstüne gelen gitaristin kendi kişisel gitar soundunu öne çıkarmış oluyoruz. Zaten cemseyşında her şey birbirine karışıyor. Nitekim kadro genişledikçe sınırlar da ortadan kalktı, herkes birbiriyle çalar oldu. Biz 2012’de başladık Gitarizma olarak ve 12 konser verdik. Ankara, İzmir, Samsun, Karabük…Bildiğimiz yerlere gittik daha çok. Tahmin etmeyeceğiniz yerde bir rock dinleyen var ama niye gelmiyorsunuz diyorlar. Organizasyon meselesi, bütçe ayarlamak gerekiyor, gidilen yerde ses, ışık gibi unsurların en güzel şekilde ayarlanması, minimumda belli standartların olması gerekiyor. Yoksa sadece bizleri görmüş olurlar. Müziği iyi sunabilmek için her unsurun minimum şartlarının sağlanması lazım.

-Bu yıl yoğun geçecek mi?

-Mayıs ayında ben Yüksek Sadakat’a gideceğim. Cem’in ve Gür’ün de kendi yoğunlukları var. Mayıs’a kadar son konserimiz bu olacak. Haziran’da yeniden başlar diye düşünüyorum. Biz müzisyen olarak kendi hoşlandığımız müzikleri, o müzikleri dinlemiş veya dinlemekten zevk alan insanlara çalıyoruz. Bizim beste yapalım, insanlar dinlesin hit olsun diye bir düşüncemiz yok. İnsanlara o müziğin gerçek tadını verebilecek bir proje olduğuna inandığımız için o insanlara görsel ve hafızalarında kalabilecek bir şey sunmaya çalışıyoruz. Yoksa bizim bugünkü müzik piyasasıyla hiçbir ilgimiz ve alakamız yok.

Zaten hepimiz kendi müzik gruplarımızda bunun bir parça içindeyiz. Ama bu gruba yansıtmıyoruz. Bu proje tamamen bizim kendi keyfiyetimizle ve yapmak istediklerimizle ilgili. Hiçbirşey ispat etmeye de çalışmıyoruz. O yüzden sadece müzikten keyif almaya çalışıyoruz. Yapanlar  da istediği gibi yapsın. Çünkü belli bir piyasanın içine sıkışıp kalmakta müzisyeni sonuçta hem geriyor, hem üretimini yavaşlatıyor. Hiçbir kaygı duymadan çıkarlarsa daha da güzel olacağınıza inanıyoruz. Ben Yalova’da ilk defa çalıyorum. Cem Köksal da ilk defa geliyor. Çağatay çalmıştı zaten.

-Çağatay : Açıkçası biz ilk geldiğimizde dehşet bir kalabalık yoktu. Ama çok güzeldi, dehşet güzeldi. Kalabalığı kafa sayısı ile ölçmeyi sevmiyorum. 5 kişiyle de olsa, o heyecandır zaten.

Her şehirde sürpriz bir konuğumuz oluyor. Gerçi Yalova’da sürpriz dememize gerek yok çünkü  Tanju (Oçar) tanınan bir müzisyen. Ve çokta fazla bu işle ilgilenen kimse olmadığı için, direk Tanju gelecek bu akşam çalacak dedik. Çoğu yerlere gittiğimizde, mesela Ankara’ya gittiğimizde Süleyman Bağcıoğlu, işte Bursa’ya gidebilseydik Ergin Altınel’le çalacaktık  o olmadı.

Her gittiğimiz yerde birileri çıkıyor, Kıbrıs’a gittiğimizde bizden önce çalan grubun İngiliz bir gitaristi vardı onu hemen sahneye kattık. Bu bir anlamda insanların birlikte bir şeyler yapabildiğini de gösteriyor. Çünkü genelde müzik piyasasında herkes kendisi için uğraşır, başkasıyla bir şey yapmak için uğraşmaz. Ancak bir fırsat doğması lazım. O da bu tür sahnelerde oluyor. Gel sen de bize işte şu parçayı çal.

-Burada olmak güzel. Yalova zaten çok güzel ve gelişmiş bir şehir.  Ben yıllardır gelmiyordum. En son şehirden içeri girdim, ‘Yalova’ya bak ne olmuş’ dedim.

-Hem mekanlar hem bu işle uğraşanlar feragat ederse ortak zeminde mutlaka bir şeyler olur. Hep bana ile bu iş yürümez. Müzisyen de biraz ona uyacak, mekanlar da ona biraz destek yapacak, hep beraber bir şeyler yapılır. Sonuçta seyirci ile buluşmak çok zor değil, her şehirde bir potansiyel var. 
Editör: TE Bilişim