O anda tıptaki o özlü söz aklıma gelmişti: “Cinnet geçiren hasta karşısında perdeyi hemen perdeyi kapatın ve sahneyi terkedin!”  Ama hastamın tam bir cinnet tablosu içinde olduğuna da kanaat getirmiş değilim ki perdeyi kapatın sahne dedikleri poliklinik odasını terkedeyim. Hastanın derin bir depresyon geçirdiği ortada, aşikar. Acaba psikiyatri polikliniğine  başvurmasını ve ondan sonra bana tekrar gelmesini söylesem hastam nasıl bir tepki verir diye de o an düşünmüyor değilim.
Polikliniğe gayet emin ve sakin bir şekilde girdi ve ayakta duruyor..hastam 80 yaşında bir erkek, iri yarı. Nereden baksan 1.80 boyunda. Buyurun şöyle oturun dememe rağmen bir tepki vermiyor..Kendi kendime düşünüyorum:”Acaba bir işitme güçlüğü mü var?” Fakat mükemmel işitiyor.. Israr sonucu oturdu..Askeri bir terbiyenin sonucu olarak kişiliği böyle şekillenmiş demek ki... Başladık karşılıklı diyaloğa.
“Geçmiş olsun efendim, ne şikayetiniz vardı?” 
Yüzüme anlamsız bir şekilde bakmaktaydı..Adeta şöyle diyordu: “Bilmiyor musun çektiklerimi? Mısır'daki Sağır Sultan duydu, senin hala haberin yok?” Burada abartı yaptığım sanılabilir.. Hastayı diyelim 3 hafta sonra kontrole çağırmışsınız..Haliyle her gelişinde şikayetlerini tekrar sormak gerekir..Önemli sayıdaki hasta gurubu hemen  şöyle der: “Hani geçen sefer gelişimde anlatmıştım ya  o şikayetlerim hala geçmedi.?”  Bu ifade karşısında ben de sanırım daha dün gelmişti..”Geçen sefer derken kaç gün önce yani?”  Cevap verir hasta:” Bir ay falan oldu, canım ne çabuk da unutuyorsun beni!”  Sanıyor ki birtek kendisi ile muhatabım..Anadolu'da derler ya”Aklım defter mi!”   Neyse biz konumuza dönelim. 
Hastam eliyle bir dakika bekleyin işareti vererek “Şimdi şu çantamdan yapılmış tetkiklerimi çıkarayım, o zaman daha iyi anlarsınız” diyerek titreyen elleriyle çantasından büyütülmüş bir ultrasonografi görüntüsü çıkarıp önüme uzattı. Görüntü o kadar büyütülmüş ki oradaki taşların her biri bir büyük tespih tanesi kadar. Bu bir mesane ultrasonografisi idi. Benim sormama gerek kalmadan başladı anlatmaya:

“Ben size söyleyeyim, mesanemde tamı tamına 18  tane taş var.” Ekledi: “Elbette kızmaya hakkınız var!”
Her zaman söylediğim klişeleşmiş sözümü tekrarlamak zorunda kalmıştım: “Aman efendim, vücut sizin değil mi, onu özgürce ve istediğiniz gibi kullanma hakkına sahipsiniz..Bize düşen sadece bilgi verme, uyarma ve öneride bulunmaktır, gerisine karışmayız!”
“Beyefendi şikayetiniz neydi, tekrarlar mısınız?”
“İdrar yaparken felaket yanmalar var ve gece bana uyku haram!”
“Gece kaç defa kalkıyorsunuz uykudan?”
Eliyle  hele sorduğuna bak der gibi işaret yaparak “saat başı kalkıyorum” demekteydi. Farklı bir ruh haline sahip ve dğişik bir karakterle karşı karşıya olduğumu anlamıştım..Bunlara ben “zor hasta” tabirini kullanırım. Böylelerini ikna etmek son derece zordur.. Denildiği  gibi “perdeyi kapatıp derhal sahneyi terketmek” gerekebilir, ama bu da kolay mı? Uğraş vermek gerekir. Kolayı değil de zoru seçmek gerekir ve öyle de yapıyoruz. Başkasını bilmem ama benim hareket tarzım bu...
Baştan sormam gereken soruyu şimdi soruyordum:”Bunlar kaç yıldır mevcut ve neden bu kadar zamandır beklediniz, neden ameliyat olmayı düşünmediniz? Gitmiş olduğunuz hekimler ameliyat önermedi mi yoksa?” 
Ultrasonografiye tekrar bakıyorum. Büyük, 240 gram da prostatı mevcut. Gözlerini gözlerime dikince önerimi söylüyorum: “Sizi ameliyat edeyim, kurtarayım bu sıkıntıdan!”
Dikkatini iyice toparlayıp bana yaklaşıyor:”Zaten ameliyat etmiş olduğunuz Nuh beyin önerisiyle size ameliyat olmaya geldim. Ama bir şartım var, onu kabul ederseniz rahatlıkla size teslim olurum!”
“Buyurun söyleyin, sizi dinliyorum.”
“Ameliyat bahane, ben ötenazi hakkımı kullanmak istiyorum.Ameliyat bahanesiyle masaya yatacağım ve bir daha da uyanmayacağım. Bunu istiyorum. Hiç evlenmedim. Annem babam ve devre arkadaşlarımın hepsi öteye göçtü..Hayattan artık zevk alamıyorum. Anlayacağınız yapayalnızım bu dünyada. Kalabalıklar içinde yalnız bir adam.!”
Böyle bir ifade karşısında endişelenmemek mümkün mü! Espri yapmıyordu, dedikleri gerçeğin ifadesiydi.. Ne diyebilirdim ki..Tüm uğraşılarıma rağmen hastamı bu düşüncesinden vazgeçirememiştim. Çıkarken son sözü şu oldu: “Ne büyük ümitlerle gelmiştim ötenazi için..Araştırdım, bir tek Belçika'da yasalmış ötenazi..Yani beni boşuna yoracaksınız..Artık mecburen Belçika'ya gideceğim..İyi günler.!”