Üroonkoloji Kış Kongresi için uçağımız İstanbul'dan havalandığında Üsküp'ü hayal ediyordum ve heyecanlıydım. Zira öteden beri bu şehri görmeyi arzu etmekteydim.
             
Edebiyata olan özel ilgimden dolayı Üsküp denilince aklıma büyük şairimiz Yahya Kemal
Beyatlı gelir. “Açık Deniz” adlı şiirinde de “Aldım Rakofça kırlarının hür havasını” der. Çocukluğunu geçirdiği Üsküp'teki Rakofça çiftliği kimbilir şimdi nerededir!
           
Bir saatlik bir yolculuktan sonra Üsküp'e doğru uçağımız alçalmaya başladığında Vardar Nehri göze çarpmaktaydı. Havaalanından otobüsle yaklaşık yarım saatlik bir yolculuktan sonra Üsküp'e varıyoruz. Mevsim kış olduğundan dağlar karla kaplı ve insanın içine işleyen bir kuru ayazla tanışıyoruz. Kısa bir şehir turundan sonra Vardar Nehri kenarındaki Holiday İnn oteline yerleşmiş olduk.
             
Üsküp Makedonya'nın başkenti ve en büyük şehri. Vardar Nehri'nin iki yakasında kurulmuş olup nehrin akış yönüne göre sol taraf Eski Üsküp, sağ taraf ise Yeni Üsküp olarak adlandırılıyor.
               
Osmanlı dönemi eserlerinden meşhur Taş Köprü, Üsküp'ün en önde gelen tarihi eserlerinden birisidir. Otelimizin hemen yakınındaki bu köprüde resim çektirmek de ayrı bir zevk olsa gerek. Resim çektirirken şunu düşünmeden edemedim: Evliya Çelebi Erzurum'dan önce Üsküp'e gelseydi o ünlü hicvini burası için söyleyebilirdi: “Üsküp'te kediler bir damdan bir dama atlarken havada donuyordu!”
               
Vardar, Gostivar yakınlarındaki kaynağından 25 kilometre sonra Üsküp'e ulaşır. Şehirde Matka ve Treska adlı iki yapay göl mevcut. Üsküp kuzeyden Şar Dağları ile çevrili. Bu dağların arkasında komşu devlet Kosova Cumhuriyeti yer almakta. Nitekim üçüncü gün 8 arkadaş bir minibüs kiralayıp bu Şar dağlarını aşarak Kosova'ya vardık ve Priştine ve Prizren şehirlerini ziyaret etme şansını yakaladık.
               
Üsküp 1392'de Osmanlı Türkleri'nin egemenliğine geçmiştir. Bir rahip, şehrin Türklerin eline geçişini şu şekilde kayda geçirmiştir: “69'uncu yılın (1392) 6'ncı gününde  (19 Ocak) Türkler şehri ele geçirdiler!”
                 
Tarihi Taşköprü, Vardar nehrinin iki yakasını birleştirmekte olup 214 metre uzunluğundadır. Fatih Sultan Mehmet tarafından 1451 ila 1469 yılları arasında yaptırılmış. Makedonya bayrağındaki köprü simgesi de bu olsa gerek.
                 
Nüfusun %65'i Makedon, %25'i Arnavut, %4'ü Türk. Toplam olarak 80 bin Türk var. Zaten çarşıları gezerken de Türkçe konuşan birçok insanla karşılaşıyorsunuz ve kendinizi bir Anadolu şehrinde sanıyorsunuz. Eski Üsküp tarafında Mustafa Paşa Camii görülmesi gereken bir ecdad yadigarı. 1492 yılında Yavuz Sultan Selim'in veziri Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış.
                 
Makedoncaya dilimizden birçok kelime geçmiş; tesbit edebildiklerim şunlar: haydi,şişe,şapka, mermer, gurbet, kale...
               
Üsküp..... Koca Türk şehri. Kış Kongresinin onur konuğu, değerli tarihçimiz Profesör İlber Ortaylı da Osmanlının Balkanlarda bıraktığı izlerden bahsetti. İşte satırbaşları:
               
*Gerçek imparatorluklarda mahalli diller ve kültürler yaşatılır. Amerika Birleşik Devletleri'nin düzeninin Osmanlıdan alındığı kanaati tamamen yanlıştır.
                 
*Cezayir'in elit takımı hala kendi dilini konuşup yazma kabiliyetine sahip değildir.
                 
*İngiliz İmparatorluğunda, Fransız İmparatorluğunda başka kültürlerin gelişmesine izin verilmemiştir. 19. yüzyıldaki Osmalı hakimiyetinde ise kimsenin diline, dinine ve kültürüne karışılmamıştır.
                 
*Osmanlıda din temelinde bir ayırım yoktur.
               
*Balkanlar kolonyal bölgeler değildir.
                 
*Osmanlı fethi demek, renkliliği önleyen bir bir fetih demek değildir. İstanbul'a gelen Yahudiler oralardan getirdikleri İbraniceyi koruyabilmişlerdir.
                 
*1877'de toplanan Osmanlı Mebuslar Meclisi'ndeki mebusların üçte biri gayrimüslimdir. Böyle bir tabloyu diğer imparatorluklarda görmek mümkün değildir. 
                 
Üsküp'te ve Kosova'da, Makedonya'nın diğer şehirlerinde medeniyetimizin izlerine her yerde rastlamak mümkün. 1912'den beri bütün yıkımlara, izleri yok etmek için yapılan sistemli planlara rağmen hala birçok eser ayakta.
                 
Tarihi yapmak kadar yazmak da bir o kadar önemli diye düşünüyorum. Yazanlar yapanlara sadık kalmalı.
                 
Yahya Kemal ile biitirelim:
                 
“Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum
                   
Her lahza bir alev gibi hasretti duyduğum.”
                                         
*****
İletişim içincep: 0535 337 48 70...
                 
.....................................................................................................................................
                                                                                               
op.dr. Fikret Solak
                   
.....................................................................................................................................