Devlet Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün yaptığı çok şiddetli sağanak yağış uyarılarına rağmen yurdun değişik bölgelerinde pek çok şehir yağmura ve sele teslim oldu. Buralardaki pek çok işyeri ve ev, su baskınları yüzünden zarar gördü.

Televizyon ekranlarında izlediğimiz görüntülere ve konunun uzmanlarının yaptıkları açıklamalara göre, bazı yerleşim yerlerinin içinden geçen dere yatakları daraltılmış; bazı yerlerde de dere yatakları yerleşime hatta çok katlı yerleşime açılmış. Dere civarındaki evlerde su basman seviyeleri 200 hatta 100 yıllık yağışa göre yapılmamış, bodrum düşünülmemiş. Dere yatakları daraltılarak yol yapılmış; dere yataklarına kum, çakıl, toprak dökülmüş. Dere yataklarına tablası alçak köprüler yapılmış. Yer yer suyun akışının engellenmesi, taşkın suyun daha da hızlanmasına neden olmuş.

Yaşananlardan ders çıkarmanın zamanıdır.Yalova’ da da yerleşim yerlerinin çoğu kent içinden geçen dereler civarına kurulmuş.Her şiddetli yağıştan sonra dereler taşıyor ve taşkınlıklar yaşanıyor.

Bizzat gözlemledim, Safran deresinin suyu o kadar yükseliyor ki, neredeyse Fatih caddesinde bulunan köprü ile aynı seviyede akıyor.

Sadece burayı ele alırsak… Bana göre bu taşkınlıkların nedenlerinden biri, özellikle Fatih Caddesi üzerindeki köprü ile Uygulama Oteli yanındaki köprü arasında kalan bölgede ve yukarıya doğru, geçmişte dere yatağının içine ağaç dikilmesidir.Ağaçlar, sulak alanlarda genellikle dere kenarlarına dikilir, dere yatağının içine değil.

Sözü geçen bölgeye bir bakın ana dere yatağı, kenarları taş dizilerek belirli bir derinlikte yapılmış. Bu yatak böyle kalsaydı, bölgede taşkınlıklar olmazdı. Ancak, dere yatağının içinde, suyun akağı için dar ve derin olmayan bir yer ayrılmış, bunun iki tarafında kalan kısmı (geçmişin şartlarında) ağaçlandırılmış.

Dere, ağaçlandırılmış olduğu için estetik bakımdan güzel gibi görünse de, fonksiyonel ya da işlevsel değil. Bu bölümün derhal yeni taşkınlara karşı düzenlenmesi gerekir. Örneğin, dere yatağı içindeki ağaçlar artık kesilemeyeceği için, suyun aktığı “AKAK” derinleştirilmeli ve olabildiğince genişletilmeli. Ayrıca, suyun akışının şiddetli olduğu ve kıyıya çarptığı kavisli bölümlerde, taşkınlığa karşı önceden etkin önlemler alınmalı. Buralarda önlemler alınıyor ama bana göre son derece yetersiz… Ayrıca, suyun sıkıştığı köprü altları da derinleştirilebilir.

Uzmanlar, yıllardır uyarıyorlar; “artık seller ve kuraklıklar dönemine girdik, ılıman ve sakin geçecek bir dönem kalmadı”, diyorlar.Artık, kuraklıklar ve seller dönemi yaşıyoruz. Düşünelim:

Kriz yönetiminden çok risk yönetimine ağırlık veriliyor mu?Tehlike analizleri yapılıyor mu?Yalova bölgesinde, tüm sel yatakları ve heyelan bölgeleri belirlendi mi?“Yerleşime Uygunluk Haritaları” , erozyon dâhil tüm afetleri dikkate alarak disiplinler arası bir çalışma yapıldı mı?Kent merkezi ve kırsal alanlarda yapı ruhsatı verilirken, sel, heyelan gibi tehlikeler dikkate alınıyor mu?Olası sel yataklarında mevcut tüm bina ve alt yapı tesisleri belirlendi mi?

Riskin artmasını engellemek için sel yataklarına müdahaleler engelleniyor mu? Örneğin hafriyat ve çöplerin dere yataklarına dökülmesinin önüne geçildi mi?

Yanlış köprü inşaatlarıyla dere kesitlerinin daraltılmasının önüne geçilecek “Köprü Yönetmeliği” var mı? Ve bu yönetmelik sık sık güncelleniyor mu?

Riskleri azaltmak için sel yatakları ıslah ediliyor mu?

Sel tehlikesi olan yerlerde sele özel tahliye, toplu bakım ve barınma konularını ele alan Afet Acil Yardım Plânları mevcut mu ve bunlar güncelleniyor mu?

Afet yönetimi, “risk yönetimi” dir, yani önceden önlem almaktır; “Arama- Kurtarma” yani yara sarmak değildir!

Ancak esas olan toplum bilincidir; en büyük kontrol mekanizması halkın kendisidir.