İstanbul’ da işgal kuvvetleri komutanları toplantı halindeydi. Türk ilerleyişini gösteren durum haritasına bakan General Charpy, “Süvariler yarın İzmir’ e girer” dedi.
“Bu hızla piyadeler de…”
“On dört gün içinde iki yüz elli bin kişilik bir orduyu hemen hemen yok edip 400 km. yol almak, olağanüstü bir olay.”
Harrington içini çekti:
“Tarihin en büyük çöküntülerinden biri bu... Bunu gerçekleştiren ordu birkaç gün sonra Çanakkale’ de tarafsız bölge sınırına dayanacak.”
“O zaman ne yapacağız?”
“Hamlet’ in dediği gibi: İşte sorun bu.”( Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s. 658)
***
İsmet Paşa, ‘alınan top sayısının 300’ ü, esir sayısının 15 000’ i geçtiğini, bu sayının süratle arttığını’ açıklamıştı.
Fevzi Paşa da, ”Yunan ordusunun can kaybının 100 000 olarak hesaplandığını’ söyledi.
Bir sessizlik oldu.
Mustafa Kemal Paşa, “Savaşmak istemedik ” dedi, “ davamızı görüşmeler yoluyla çözmek için her yola başvurduk. Yusuf Kemal Bey’ i, Fethi Bey’ i Avrupa’ ya yolladık. Barış istememizi zaafımıza yordular. Sonuç alamadık. Vatanımızı kurtarmak için silâha sarıldık. Bu dehşeti atlattıktan sonra, bir gün Yunanlıların da gerçekleri anlayacaklarını ve dost olacağımızı düşünüyorum. Çünkü bizim insanımız kinci değil, barışın değerini bilir. Barıştan güzel ne var?”(TİH. Büyük Taarruz ve Takip Harekâtı, s. 245)
***
Türkiye bir bayram yerine, Türkler bayram çocuklarına dönmüştü. 
Bütün İslâm ülkelerinde ve sömürgelerde de Türk zaferi kutlanıyordu.
Gandhi çarpıcı bir demeç verdi:
“Haydi, beni bir daha tutuklayın İngilizler! Ama tutuklamak ve öldürmekle iş bitmiyor. İşte, öldü sanılan Türkler, cenaze törenleri için hazırlanan tabutlarını katillerinin başına geçirdiler.”
Mehmet Ali Cinnah da, Londra’ da bir basın toplantısı yaparak şunları söyledi:
“İngiliz hükûmeti barış için Mustafa Kemal Paşa’ ya yardımcı olabilirdi. Ama olmadı. Tersine savaşı körükledi. Biz Hint Müslümanları, o kazansın diye durmadan dua ettik. Şimdi de kazandığı için Allah’a hamd ediyoruz. Kazanan yalnız Mustafa Kemal Paşa değildir; bütün esirler dünyasının zaferidir bu. Zinzabat (yaşasın) Mustafa Kemal.” (İ. Bardakçı, Taşhan’ dan Kadifekale’ ye, s. 151)
***
Tatoi Sarayı’ nın loş salonunda Kral ve Başbakan Protopapadakis oturuyorlardı. 
Protopapadakis, “Ordu kaçıyor” dedi. “Hükûmetim dağıldı, toplayamıyorum. Atina kaçak göçmenlerle doluyor. Panik her yana yayılıyor. Belki Kalogeropulos gibi tecrübeli birinin kuracağı yeni bir hükûmet duruma hâkim olabilir efendim.” 
Sustu.
İzmir’ de durum korkunçtu. Askerler, askerî yönetim, Stergiadis, Naipzade Ali, Belediye Başkanı Hacı Hasan Paşa, işbirlikçi Türkler, Rum cemaati önderleri, hepsi, İzmir’ i terk etmişlerdi.
8 Eylül gecesi İzmir hükümetsizdi…
Silâh seslerinden ve bağırışlardan arka ve ara sokaklarda çatışmaların olduğu anlaşılıyordu.
***
Süvari Kolordusu, 9 Eylül 1922 Cumartesi sabahı iki kol halinde marşlar söyleyerek İzmir’ e yürümeye başladı.
1’inci ve 2’nci Süvari Tümenleri Bornova- İzmir yolunda ilerliyorlardı. 
Hava mis gibi İzmir kokuyordu.
Direnen küçük birlikleri kılıçtan geçirerek İzmir’ e girdiler. Önde 2’nci Tümen’ den 4’üncü Alay’ ın Komutan Yardımcısı Yüzbaşı Şeref İzmirli ve birliği vardı. Kader bu yüzbaşıya da, o kadar istediği İzmir’ e ilk giren süvari olmak mutluluğu nasip etmişti.
Öncüyü, tümenin öbür alayları izledi. Binlerce süvari, kılıç çekmiş olarak, kordonboyunu doldurmuş kaçak Yunan askerler, göçmenler, Rumlar, Ermeniler, vatandaşlarını korumak için karaya çıkmış olan İngiliz, Fransız ve İtalyan subay ve askerleri ile bağırıp dua eden, ağlayan Türklerin arasından, minarelerden yağan sala sesleri altında, dörtnala, nallarından kıvılcımlar saçarak, heybet ve haşmetle geçtiler.
Hükûmet konağına Türk bayrağını Yüzbaşı Şeref, Kışla’ ya Yüzbaşı Zeki Doğan, Kadifekale’ ye Asteğmen Besim çekti. (TİH, Büyük Taarruz ve Takip Harekâtı, s. 125)
***
Büyük komutanlar, Belkahve’ den dürbünle güzel İzmir’ e bakıyorlardı.
Mustafa Kemal Paşa dürbününü indirdi. Yüzüne akşam güneşinin altın ışığı vuruyordu. İsmet Paşa’ ya, “Biliyor musun, bir rüya görmüş gibiyim” dedi. ( (Tek Adam, C.3, s. 11)
…Bir sevinç yorgunluğu çökmüştü üzerlerine… Mustafa Kemal Paşa, “Yahu” dedi, “İzmir’ e girdiğimiz akşamdır bu… Bu kadar sessiz oturulur mu? Bari şarkı söyleyelim.”
Kendi bir şarkıya başladı: “Yine bir Gülnihal…” Bilenler neşeyle katıldılar.(R.E. Ünaydın, Atatürk’ ü Özleyiş, s. 129)
***
Akşam gazetesinin önü, itişen, çekişen, kaynaşan, bağıran İstanbullularla doluydu. Ordunun İzmir’e girdiğini yazan gazete kapışılıyordu. Manşet şöyleydi:
“Elhamdülillah İzmir’e kavuştuk.”(Çankaya, s. 314)
Gününüz aydınlık esenlik dolu olsun.