Zaman zaman bazı çevrelerde, Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya gönderilişinde Saray’ın gizli siyaseti olduğu ileri sürülmektedir.

Yine bu görüşe göre; Saray, yani Padişah ve Osmanlı Hükümeti, işgal kuvvetleri tarafından büyük bir baskı altında tutulduğundan ulusal direnişe karşıymış gibi davranmıştır.                   

Esasen, Padişah ve hükümet üzerinde işgal kuvvetleri baskısı doğaldır.

Bir an için, Padişah ve yönetimin gerçekten milli mücadeleden yana olduğunu, ancak işgal kuvvetlerinin baskısı altında bulunduğunu düşünelim. Bu durumda saray; Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları üzerine bu kadar düşmez, onları ölümle cezalandırmaz, dinî duyguları son derece kuvvetli halk üzerinde büyük etki yapan Şeyhülislam, ulusal direniş aleyhinde fetvalar yayınlamaz, halkı ulusal direniş aleyhine çekmeye çalışmazdı.

Yine Saray; Kuvayı Millîye güçlerine karşı Kuvayı İnzibatiye’yi kurmaz, bunların başındakileri çeşitli şekillerde ödüllendirmezdi, Kuvayı Milliye’ ye göz yumardı.

Saray, yani Padişah ve Osmanlı Hükûmeti, Atatürk’ü gerçekten kurtuluş savaşı için görevlendirmiş olsaydı, onu el altından destekler, halkı el altından Mustafa Kemal Paşa’yı desteklemeye davet ederdi. Ne yapar - eder işgal kuvvetlerini oyalardı. Ama böyle olmamıştır. Birkaç örnek görelim:

- 18 Haziran 1919’da, yani Mustafa Kemal Paşa’nın Havza’dan Amasya’ya geldiği günler içinde, hükûmet, Reddi İlhak gibi kurtuluşçu derneklerin kurulmasını ve silâhlı güçlerin oluşturulmasını yasakladı. İçişleri Bakanı Ali Kemal, illere genelge göndererek halkın işgallere karşı çıkmamalarını, ulusal ordu kurmak isteyenlerin öğütle olmazsa zorla yola getirilmelerini istedi.

-  26 Haziran 1919’da, İçişleri Bakanı bir bildiri yayınlayarak halkı ulusal direnişçilere karşı koymaya çağırdı.

-  6 Temmuz 1919’da, Mustafa Kemal Paşa’nın Erzurum’a geldiği günlerde, Hükûmet, padişahın isteği dışında asker toplayan komutanların görevden alınmasını ve yargılanmasını kararlaştırdı.

-  25 Temmuz 1919’da, Erzurum ve Balıkesir Kongreleri’ nin devam ettiği günlerde, İçişleri Bakanı Adil Bey, Sivas Valisi Reşit Paşa’ya çektiği telgrafta, gerek Mustafa Kemal Paşa’nın ve gerekse Rauf Bey’in girişimlerini hangi fikre dayanırsa dayansın memleketin yüksek menfaatlerine aykırı ve zararlı olduğunu    bildirdi.

-  29 Temmuz 199’da, Vükela Meclisi, Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey’in derhal yakalanarak İstanbul’a gönderilmesini mülki memurluklara bildirdi.

-  11 Mayıs 1920’de, İstanbul’daki Harp Divanı, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını idama mahkûm etti. Anadolu’nun iç isyanlarla kaynadığı bu dönemde, Müslüman Türk halkının Padişah’ın ağzından çıkacak sözleri dikkatle dinlediği dönemde, 24 Mayıs 1920’de, Padişah Vahdettin bu idam kararını onayladı. Bu karar, irade-i seniye olarak Damat Ferit Paşa’nın imzasıyla yayınlandı.

Görülüyor ki, Saray, Mustafa Kemal Paşa’yı Anadolu’ya düzeni sağlamak ve asayişsizliği önlemek amacıyla göndermiş; olayların değişik bir boyut alması yani ulusal direnişe dönüşmesi üzerine de, bu hareketin önüne geçmeye çalışmıştır.

Atatürk’ün, iç ve dış baskı ve engellerle nasıl uğraşarak, mücadele vererek, bu cumhuriyeti bize armağan ettiği, gerçekleri gözler önüne serildikçe daha iyi anlaşılmaktadır.

Ne var ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda birleştirici harç görevi yapan Atatürk ve Atatürk’ün düşünceleri,  toplumda tam olarak kavranamamış ve algılanamamıştır. Türk Milleti’ nin  sağlıklı  geleceği için  Atatürkçü Düşünce Sistemi tam ve doğru olarak anlaşılmalıdır. 

GÜNÜN SÖZÜ:

“BENİ GÖRMEK DEMEK, MUTLAKA YÜZÜMÜ GÖRMEK DEĞİLDİR. BENİM FİKİRLERİMİ, BENİM DUYGULARIMI ANLIYORSANIZ VE HİSSEDİYORSANIZ BU KÂFİDİR.”

ATATÜRK