Cerrahide önem verdiğim bir özlü söz vardır: “Anatomi bilmeyen cerrahlar köstebeklere benzer; ikisi de kazdıkça arkalarında toprak yığını bırakırlar!” Ama anatomi bilmek bazan da cerrahi başarıda sonucu tayin eden bir etken olamayabiliyor.

Yaptığınız bir ameliyatın başarısında birçok faktör rol oynayabilmektedir.  Bunlardan birincisi dokuyu hırpalamadan, eski haline getirmektir. Elimiz sert olduğunda asistanlığımızda bir hocamız bizi şöyle uyarırdı: “Evladım, centıl ol. Dokuya saygılı ol!”

İkinci etken kişinin anatomik, hücresel yapısı ve immün sistem cevabının derecesidir. İmmün sistem bozukluğu olan hastalarda haliyle yara iyileşmesi ve dokunun kendini toparlaması da bazan problemli olabilmektedir.

Bazı vakalar vardır ki bir cerrah hekimlik hayatında böylesine bir iki defa ya rastlar, ya rastlayamaz. Birgün poliklinikte hasta muayene ederken acil poliklinikten arandım ve bir hasta hakkında bilgi verildi. Acile konsültasyona davet ediliyordum. Gittiğimde 35 yaşlarında bir erkek hastanın futbol oynarken düşmesi sonucu sağ böğründeki ağrı sebebiyle acil polikliniğine başvurmuş olduğunu gördüm. Hastamızı muayene ettiğimde gerçekten sağ böğrüne dokundurtmuyordu. O kadar ağrılı bir durum vardı. Burada ileri derecede hassasiyet mevcut idi. İdrar tahlili normaldi. Kan değerlerinde hemoglobin düşüklüğü gözlenmekteydi.Ultrasoonografi istediğimde batın içi organların normal olduğu belirtilmekteydi. Sadece sağ böbrek etrafında flu bir görünümden bahsedilmekteydi. Ama böbreğin normal anatomik yapısını koruduğu gözlenmekteydi.

Hastayı mecburen acil olarak ameliyat etmek zorunda kalmıştım. Bir de ne göreyim; üreter dediğimiz böbrek kanalı böbreğe tam giriş yerinden kopmuştu. Böbrekte başka bir parankim yaralanması görülmüyordu. Böbrek ve üreter ayır ayrı yapılar gibi birbirlerine bakmakta idi. Üreter herhangi bir yerinden kopsa veya böbrek parankiminde yaralanma olsa cerrahi onarım gayet kolaydır; dikiş koyarsınız düzelir. Fakat üreter böbreğe tam giriş yerinden, yani sıfır noktasından kopmuştu. Bu durumda neyi nereye dikebilecektim!

Önümde 2 yol vardı: Birisi kısa ve kestirme idi. Diğeri ise riskli, uğraştırıcı ve aynı zamanda dipsiz kuyu... Ameliyatın “tutmaması” ihtimali ağır basmakta. Hastanın yaşını düşünerek birinci ihtimal olan “nefrektomi”, yani böbreği çıkarma ameliyatını uygulamaktan vazgeçip tamir yoluna gitmeyi uygun bulmuştum. Tahminen 2 saat uğraşıp üreteri böbreğe tekrar anastomoz yapıp bir de stent koydum ve kapattım. Bu riskli bir yoldu; tutmayabilirdi ama uygulamaya değerdi.

Hastamdaki üreter stentini 3 ay sonra çıkardım ve böbreğin fonksiyonunu gösteren  İVP denilen ilaçlı filmi çektirdiğimde böbreğin gayet güzel çalıştığını görmüştüm.
Bu bir manevi hazdır, maddiyatla ölçülemeyecek kadar büyük bir anlam ifade etmektedir.
Ben bu hazzı ve mutluluğu tatmıştım.

FIKRA

DOKTORUN  İYİSİ
Kadının beşinci kocası ağır hastalanmış. Adam korkunç dderecede ağrılar içinde kıvranırken kadın telaşla söylenmiş.
“Hemen gidip bir doktor çağırayım!”
Kocası: “İyi ama,” demiş “bari doğru dürüst bir doktor çağır. İyi bir doktor olduğundan emin misin?”
Kadın: “Emin olmaz olur muyum,” demiş. “Ölen kocamı da aynı doktor tedavi etmişti!”

HERKESİN  BİLDİĞİ
Soylularda bir Markiz bir gün Voltaire'i görünce kızgınlık içinde bağırmış:
“Siz ötede beride benim için dedikodular yapıyor, hafif kadın olduğumu söylüyormuşsunuz!”
Voltaire gülümseyerek “Aman efendim, demiş. Nasıl olur, bir yanlışınız var. Ben her zaman yeni ve duyulmamış sözleri söylerim. Herkesin bildiğini tekrarlamaktan hoşlanmam.”