Rönesans ve reform evrimlerini aşmış, küresel sömürüden nasiplenmiş, endüstiyel üretim devrimlerini geçip miyad doldurmuş, kulluk genetiğini körelttikten sonra insanca yaşamaya dair talepler üretebilen serbest iradeli toplumlarda, siyasi partilerin seçilme şansları,  halkın özgür şuurlarıyla yaptıkları gözlem ve analizlere dayalıdır.  Oy verme kriterleri de, siyasilerin söylem ve vaatlerinden çok, somut akılcı icraatları, vizyonlu projeleri ve uzak görüş kapasiteleri değerlendirilerek belirlenir. Boş konuşmaların, saptırmaların, mürid mürşid ilişkilerinin, yalanın ve uzaktan kumandaların hükmi bir belirleyiciliği yoktur sandıkta. Keza, seçmenin seçtiğini izleme ve sorgulama kültürü ve buna bağlı oy gel gitleri  berrak sularda oluşur. 
Yüzyıllarca otokrat hükümranların boyunduruğunda sindirilmiş, genetik kodlarına kulluk sinmiş cumhurumuzda ise, demokrasinin gerçek ve çağ içi anlamlarda sindirilmesi uzun soluklu evrim basamakları gerektirmekte hala. Oysa, el yordamlı demokrasi alet edilerek halkın sindirilmesi değil, yol yordamlı demokrasinin halkın içine sindirilmesidir aslolan... 
 Tek kutuplu dünyanın o egemen kutbunu oluşturan ülkelerin siyasetinde 2 politik ucu oluşturan partiler arasındaki oy oranlarında büyük uçurumlar oluşmuyor. Uçlardaki törpülenmeler nedeniyle, karşıt görüşler arasında da kod farkı kalmadı zaten. İktidarı, körüklenen küresel çıkarlardan birey başına düşen refah talebini gerçekleştirenin yönüne doğru akan yüzer oylar belirliyor. Bu değişkenlik kabaca % 10 gibi bir orandır, devirden devire artı eksi % 3-5 oynar. Bu oran, kemikleşmiş oy oranları dışında kalan potansiyellerdir, her bir parti için.  
 Kağıttan demokrasilerde ise oy oranları genelde sabit fikirlerle oluşuyor. En güçlü sol ile en güçlü sağ arasında vücut bulagelen ve günümüze izdüşen kemikleşmiş oy oranları,  çok olağanüstü şartlar oluşmadıkça, % 20-25'er civarında. Aradaki kavramsal fark, ilkinin geleneksel ve statik fikirlere, ikincinin ise daha değişken sebeplere dayalı olması. Bu oranların üzerine koymaktır ilk iki arasındaki seçim yarışı. 
 Çok basit varsayımla, % 25 de diğer partilerin toplamı olsa, demek ki geri kalan son çeyrek yüzde üzerindedir bütün kazanım çabası ve belirleyicilik sıfatı. Ayrıca, bizim ülkemizde, demokrasi tanımına aykırı, bireysel iradeden muaf ve paranormal faktörler önemli rol oynarlar seçimlerde. 
Kişisel çıkarlar, ülke veya halk adına beklentilere nazaran daha ağırlıklı oy verme sebebidir. Tesir altına alınan oy oranı vardır, telkine ve baskıya maruz oy oranı vardır, satın alınan oy oranı vardır. Bunların toplamının % 10 civarında hükmü olsa, geri kalan % 15' i elde etme amaçlı kurulur seçim arenaları. 
Bireysel irade dışı verilen, aşiret, cemaat, tarikat vs. oy oranlarındaki son yıllardaki artış yanısıra, % 10 baraj faktörü, bu % 15’i de daraltmakta ve belirleyici nitelikteki yüzer oyun sandığa izdüşümü reelde % 5'lere kadar düşmektedir .
 İşte o meşhur “ oy elde etmek için çalışmak “ kavramı var ya, artık daha gerçek bazda, daha kesif anlamda, ama çok daha dar alanda bir belirleyici verimlilik üretecektir geçen seçimlere nazaran. Son toplumsal evrim sürecinin sahneye koyduğu, savunma ve hücum rollerindeki yer değişikliklerinden sonra, oy elde etmek üzerine yapılan bütün hesap kitaplar, kurulacak tüm stratejiler, harcanacak bütün çabalar, sadece bu, (artı-eksi) % 5 için olacaktır önümüzdeki yerel ve genel seçimlerde...