Çok açıktır ki Aksa’da yaşanan yangının başlangıç safhasından tüm süreçlerin sona ermesine kadar geçen zaman diliminde büyük aksaklıklar söz konusu.

Yangınla ilgili 6 ölçüm istasyonundan ekipler ölçümler yapmışlar ve limit değerlerin altında çıkmış salınan gazların değerleri.

Şeffaf mı? Şeffaflık şöyle olabilirdi :
“Yangının yaşandığı sırada çevreye yayılan karbon monoksit değerleri şu kadar ppm, azot oksit değerleri bu kadar ppm, şu şu şu gazların değerleri şu kadar ölçülmüştür. Şu istasyonlar tarafından…”

“Yangının söndürülme aşamasında oksijensizleştirme kısmında salınan gazlar arasında hidrojen siyanür de vardır. Bu gazın 90 ppm’den sonrası insanda ölüme varan sonuçlara yol açabilir. Şu istasyonlar hidrojen siyanür değerlerini şu kadar ppm bulmuştur. Açığa çıkan gazların maksimum etkilediği alan yoğunluk hesaplamalarına göre şu kadar olabileceği bulunmuştur. Etki süresi şu kadardır. Yer altı suyuna, havaya, toprağa, denize etkisi şu olabilir…”

İşte bu şeffaf bir yaklaşımdır. Aksa bu aşamaya gelebilir diye tahmin ediyorum.

*
Tabidir ki, yangınla ilgili ölçüm değerleri açıklamasını Aksa’dan ziyade resmi kurumların yapması gerekiyor. Devlet ne diyor, ne ölçmüş, ne kadar ölçmüş? Şimdi yaşanan durum golü önlemek için ceza alanı dışına çıkan kaleci Shumacher’in Fransız futbolcunun omzunu kırdıktan sonra; aslında ben sert girmedim, temas sırasında omuz kemiğinden de kırık sesi gelmedi, diye beyanat vermesine benzer. Anlatabiliyorum sanırım.

Resmi kurumların ölçümleriyle ilgili resmi olmayan bilgiler var. Spekülatif olmak istemem, ama AFAD’ın ölçüm cihazı bu tür durumlar için yeterli miydi? 3 seviyeli basit bir ölçüm cihazının 2.seviyeyi gösterdiği söyleniyor. Acaba bu gibi yetersizlikler nedeniyle yalnızca karbonmonoksit mi ölçülebildi, veriler nelerdir, yeterli ya da yetersiz? Bu da halka karşı bir sorumluluk değil midir sayın valim?


*

Yangının nasıl çıktığı kesinleştirilmiş değil. Forklift aküsünün elektrik aksamından çıktığı dillendiriliyor. Böyle olduğunu varsayalım. Depoda başlayan yangına, oradaki 2 adet 10’luk söndürme tüpüyle müdahale edilmek istendiği ama bu tüplerin 10 yıldır kontrolden geçmemiş olduğu, boş oldukları için küçük söndürme tüpleriyle müdahale edilmek istendiği, depo görevlisinin yangını bildirmekte geç davrandığı fabrika çalışanlarından gelen ve yine resmi ya da kaynak belirtilemeyecek bilgilerden. Yalova’dan gelen itfaiye ekibinin bir süre fabrikadan içeri giremediği ve bu sırada yangın ve ufak tefek patlamaların yaşandığı da başka kaynaklardan dile getiriliyor. Eğer durum bu ise, vah o tek çatı altındaki Türkiye’nin en büyük kimyasal riskine…Ve tabi çevre sakinleri olan bizlere.

*

Hadi yangın başladı, tüm gün ekipler uğraştı didindi. Kocaeli itfaiyesinden bir görevlinin internete yansıyan çekimi var, bomun tepesinden su veya köpük sıkılıyor, itfaiye erinin başında ne bir kask, ne bir gaz maskesi. Keza yangını takip etmek üzere olay yerinde bulunan biz gazetecilere ve fabrika girişine mesai arkadaşlarını merak edip gelen çalışanlara bez maskeler dağıtıldığında saatler 14.00’ü gösteriyor. Zaten alacağımızı almışız yani. Üstelik dışarıdayız ve nefes alamaz duruma geliyoruz birkaç saat sonra. Bize maske verin demesek o maskeleri de verecekleri filan da yok maalesef.

Bir detay, yangın tüm hararetiyle ortalığı kasıp kavururken, arkada hem külüstür doğalgaz santralinden hem de tüm itirazlarımıza rağmen başarıyla acn tanklarının 300 metre dibine kondurulan kömür yakıtlı termik santral çalışıyor. Yani demek ki bir kırmızı alarm durumu söz konusu değil, değil ki, çevrede yaşayan insanların uyarılması için de bir anons sistemi düşünülmemiş, kamu birimleri de böyle bir haber vermeye gerek duymamışlar insanlara. Ne de  olsa dumanlar Tuzla’dan, Çınarcık’tan kolayca görülüyor, ne gereği var değil mi?

*

Sonrasında evlere şenlik bir basın toplantısı ile cevap bulmayan sorular. Bizler şifahi olarak yanan deponun 10 bin m2 civarında bir alana sahip olduğunu ve 8 bin tona yakın mamul elyafın bulunduğunu duyabiliyoruz, ama fabrika ceo’su ya da diğer yetkililer bilgi vermekten imtina ediyor. İncelemeler sürüyormuş. Yanan depo alanının ne kadar alanı olduğu ilk kez mi inceleniyordu acaba? Ya da o anda sevk edilecek hazır mamul miktarından nasıl haberdar olunamaz? Ne kadar ürün kurtarıldığı belki sonraki tespitlerle kesinleşecek bir bilgidir ama bu iki sorunun yanıtının çoktan biliniyor olması lazım. Sonra hangi maddeler açığa çıktı, hangi madde ne kadar ölçüldü, belirsizdi.

*

Sonrasında kamuoyunun hangi maddelerin ne kadar açığa çıktığına dair merakı bir açıklama yaptırdı. Bunu Aksa adına olumlu bir puan olarak değerlendirmek lazım. Çünkü ortaya azot oksit ve hidrojen siyanür gibi gazların çıkabileceğini kendileri belirtmiş oldu bu açıklama ile. Ne eksikti, başta dediğim gibi, ölçüm değerleri eksikti. Tek çatı altındaki en büyük akrilik elyaf üreticisinin bu konuda daha yekpare ve tekparça bir açıklama yapması gerekirdi. Madem ölçtünüz, esas olan resmi kurumların vereceği bilgilerdir tabi ama, madem emisyon değerleri var, neden paylaşmıyorsunuz?

*

Kriminal incelemenin dün yapıldığına dair yine gayri resmi bir bilgi ulaştı bana. Koyu yeşil giysili bir ekibin fabrikaya giderek bir takım incelemeler yaptığı söylendi. Yangın biteli 2 gün olmuş, neden bu kadar gecikildiği, 2 gün sonra elde edilecek verilerin sağlıklı olma olasılığı sorgulanabilir. İşin bu kısmı biraz teknik, benim yazımın çokta konusu değil.

*

Konu edeceğim bir başka şey, greenwashing dediğimiz olay. Çevreciler çok iyi bilir. Genelleme olarak hatırlatmak isterim; Bir yerde üzeri kapatılabilecek bir çevresel felaket varsa, üstünün kapatılması için her şey yapılabilir. Birilerini açıktan itham etmiyorum. Ama kamusal bir sorumluluğu olmalı gazetecilerin. Alınacak 3-5 kuruş reklam parası için büyük toplulukları yanıltacak, gerçeği örtbas edecek ya da çarpıtacak söylemlere, bile bile yer vermenin adının ne olduğunu siz koyun. Bilmeyen muhabir kendisini geliştirebilir, farklı bakış açıları kazanabilir. Ama bilerek kendi çarpılmış bakış açısını gerçek kisvesi altında okuyanlara yutturmaya çalışmak okuyanı bir kere hiç yerine koymaktır, ikincisi mesleğe ihanettir, üçüncüsü kamu çıkarına kendi çıkarını ya da bir başkasının çıkarlarını üstün tutmaktır. Dördüncüsü, objektif olarak kamu yararı için bir şeyleri ortaya koymaya çalışanların emeklerini de iğrenç bir şekilde çiğnemektir. Medya için dileğim halk düşmanlığına alet olunmamasıdır.