Falih Rıfkı Atay (1894 – 1971) gazeteci, yazar, milletvekili. Askerlik görevini Suriye’de Cemal Paşa’nın yanında Dördüncü Ordu Karargahında yaptı. Birinci Dünya Savaşı anı ve Ortadoğu izlenimlerinden oluşan Osmanlı İmparatorluğunun çöküş ve tükeniş dönemini Zeytin Dağı adlı eserinde dile getirdi.

          Kurtuluş Savaşını ve Mustafa Kemal’i destekleyen yazılarından dolayı idam istemi ile Divan-ı Harbe verildi. Anadolu’ya geçti. 1923 den 1938 e kadar Atatürk’ün yanında bulunmuş, onun yaşadıklarını bizzat kendisinden dinlemiş çoğuna da tanık olmuştur. Bütün bunları ÇANKAYA kitabında toplamıştır.

          1923 – 1927 Bolu ve 1927 – 1950 Ankara Milletvekili olarak siyasi yaşamda görev almıştır.

          İşte Falih Rıfkı Atay’dan bazı notlar;

          23 Nisan 1920 de toplanan Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde tutucu din hocaları ve aynı görüşü paylaşan temsilciler küçümsenmeyecek sayıda idi. 30 Aralık 1920 günkü toplantıda Frengi Kanunu adıyla bilinen tasarı görüşülüyordu. Ankara o yıllarda sadece düşmana karşı savaşmıyordu. Anadolu tifüs, kolera, tifo gibi hastalıklardan kırılıyordu. Frengi hastalığı da çok yaygındı.

          Meclisteki bağnaz din adamları hastalık mikrop yüzünden değil “Allahın Takdiri”dir diyorlardı. Encümenlerdeki engellemelere karşın yasa teklifi Genel Kurula geldi. Bursa Milletvekili Dr. Emin Bey “Kadınların muayene edilmemesi büyük sıkıntılara yol açıyor” diye konuşunca gericiler sıra kapaklarına vurarak “Müslüman kadınlar muayene edilemez” şeklinde bağırmaya başladılar.

          Tartışmalar sonucu uzlaştırıcı orta yol bulundu. “Kat’i lüzum hasıl olmadıkça bakire kızlar muayeneden muaf tutulur. Yobazlara bu yetmedi. Tartışmalar iyice arttı. Dr. Emin Beye saldırdılar, dövmeye başladılar.

          Mustafa Kemal ve arkadaşları cephedeki düşmana karşı, Mehmetçik ile birlikte göğüs göğüse çarpışıyor. Bunlar neyle uğraşıyor. Ama O bütün bu olumsuzluklara sabretti, dişini sıktı. Öncelik vatan topraklarının yabancı düşmanlardan temizlenmesiydi.

          Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlandı. 9 Eylül’de Türk Ordusu İzmir’e girdi, Yunan bayrağını indirip yerine şanlı bayrağımızı çekti.

          Mustafa Kemal İzmir’de gazetecilere: “ Yunanlıları denize döktük, şimdi asıl düşmanın üzerine yürüyeceğiz” diyordu. Bu düşman belliydi, kara kuvvetti. Nitekim aynı günlerde Ankara’da Millet Meclisinde kendisine zafer müjdesi veren Muhiddin

 

Baba’ya bir medrese softası: “Yunanlılardan kurtulduk. Bakalım Mustafa Kemal’den nasıl kurtulacağız?” diyordu.

          Doksan küsur yıldan bu yana bugün de onların uzantıları, kurtulmaya çalışıyorlar, kazandırdıklarını karalamayı yalanlarla sürdürüyorlar. Ama kurtulamadılar, kurtulamayacaklar. Çünkü O, düşmanlarınca “Böyle bir lider dünyaya yüz yılda bir gelir, o da Türklere kısmet oldu” denen, Nobel Barış Ödülüne aday gösterilen gerçek bir dünya lideri.