Dün mayısın 14ü idi. 14 Mayıs 1950 Türk Siyasi Tarihi’nin dönüm noktalarından biridir. O gün, 27 yıllık Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı sona ermiş, çok partili yaşama geçişin oluşumlarından Demokrat Parti seçimleri kazanarak iktidarın yeni sahibi olmuştu.

Demokrat Parti 7 Ocak 1946 da CHP den ayrılan Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan tarafından kurulmuştu. İktidar değişiminden sonra, bu kuruculardan Celal Bayar Cumhurbaşkanı, Adnan Menderes Başbakan, Refik Koraltan Meclis Başkanı, Fuat Köprülü de Dışişleri bakanı olmuştu.
DP iktidarı 27 Mayıs 1960 a kadar sürdü. O tarihte bir askeri darbe ile hükümet düşürüldü ve daha sonra DP kapatıldı.

Celal Bayar’ın son siyasi yaşamı ve dolayısıyla Demokrat Parti, çeşitli açılardan tartışılmış ve eleştirilmiştir. O dönem, tarihe demokrasi açısından çok başarılı olarak geçmiş sayılamaz.

Ancak Celal Bayar, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren 1950 ye kadar önemli görevler üslenmiş, pek çoğunda da başarılı sonuçlar almıştır. İlk Cumhuriyet Hükümetlerinde İktisat Vekilliği yaptı ve 25 Ekim 1937 de İsmet İnönü’nün istifa etmesi üzerine yeni kabineyi kurarak Başbakan oldu.

18 Eylül 1938 de Mecliste Genel İktisadi durum ile ilgili bilgi verirken şu çarpıcı sonuçlara dikkati çekiyor:

Bütçe son yıllarda açık vermiyor aksine fazla veriyordu. Dış ticaret açığı diye bir şey yoktu. Merkez Bankasında 30 milyon dolar döviz ve 20 ton altın vardı. 
Artık şeker, çimento, kereste, deri ürünleri ithal edilmiyor, hepsi yerli üretimle sağlanıyordu. Yünlü dokumada ihtiyacın %83ü, Pamukluda %43ü, Kağıtta %32si, cam ve cam mamüllerinde %63ü kendi fabrikalarımızda üretiliyordu. 

Demir çelik sanayinin kurulması büyük bir atılımdı. Nitekim Demir Yollarının uzunluğu 7.132 km. ye ulaşmıştı.

Dış borç ise sadece Osmanlıdan kalan, anlaşmalar gereği belli bir ödeme planına bağlanmış bir borç idi.

Kuşkusuz bu başarı bir tek kişiye mal edilemez. Bir kadro ve ekip çalışması, inanç söz konusu. Celal Bayar’ın mutlaka bu kadroda İktisatcı olarak önemsenecek katkıları olmuştur.

Şimdi 1960 yılına, Yassıada’ya gidelim. 27 Mayıs müdahalesi sonrası kurulan mahkeme salonuna. Burada Celal Bayar savunmasını yapıyor. Bakın ne diyor:

“… Başsavcı iddianamesinin bir yerinde pek haklı olarak Atatürk’ün devrimlerini övdü. Ne kadar övse azdır. Yalnız şunu söylemek isterim. Atatürk mesaisinde bizim de gölge olarak mesaimiz vardır. Atatürk ölünceye kadar beraber bulunuyorduk. Son nefesinde “evladım vatan sana emanet” demişti. Atatürk inkilaplarına kötü muamele yapığımız iddiası bize verilecek en büyük cezadır. Ben asılmaya razıyım. Zaten yaşımın sonundayım. Yalnız Atatürk inkilaplarına kötü muamele yaptığımız bize söylenmesin. Bizim ne gibi muamele yaptığımızı tarih kayıt edecektir. Bu imtiyaz asla elimizden alınamaz.Atatürk’le beraber memlekete hizmet ettiğimi ve onun bana itimadını herkes bilir.”

Bayar’ın bu sözlerinin ne kadarının doğru olduğuna ve ne kadar samimi olduğunu düşünmek lazım. 1938e birinci konuşmasını yaptığı ana kadar devrimlere karşı tutumu yassıada savunmasındaki sözlerinin haklılığını onaylar.

Ancak 1950-1960 arası için aynı şeyi söyleyemeyiz. Demokrat Parti’nin iktidar olduğu bu dönemde devrimlerden en başta laiklik olmak üzere ödünler verilmeye başlamıştır. Din siyasete açıkca alet edilmiştir.

Acaba Celal Bayar ve Partisi, Demokrat Parti, devrimci görüş ve tutumlarını korusaydı, iktidar olduğu sürece gerici çevrelerin oyunu almak için ödünler vermeseydi bu günlere gelir miydik ?