Türkiye’de ilk kez 1921 de kutlanmaya başlanan 8 Mart Dünya Kadınlar günü Birleşmiş Milletler tarafından 16 Aralık 1977 de uluslar arası gün olarak tanımlanmıştır.

1980 sonrası 4 yıl ara verilmesine karşın 1975 den beri yaygın ve düzenli bir şekilde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ülkemizde kutlanmaktadır.
Bu tarihin belirlenmesinin nedeni oldukça eskilere ve ABD’ne uzanmaktadır. 8 Mart 1857 de New-York’ta binlerce kadın dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başlar.

Polisin işçilere şiddet uygulaması ve onları fabrikaya kilitlemesinin ardından yangın çıkar. Bu kargaşada 120 kadın işçi yaşamını yitirir. Cenazeler onbinlerce işçinin katıldığı törenle kaldırılır.

Yıllar sonra 1910 da Danimarka’nın Kopenhag kentinde 26-27 Ağustos günleri arasında 2. Enternasyonele bağlı kadınlar toplantısı yapılır. Buradan Alman Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin 8 Martın Dünya Kadınlar Günü olarak anılmasını önerir. Oy birliği ile kabul edilir.
Artık,bu ün, emekci olsun veya olmasın tüm kadınların sorunlarının dile getirildiği, çözümler arandığı etkinliklere dünyanın her yerinde sahne olmaktadır. Bizde durum nasıl, ona kısaca bir bakalım.

Zengin kocalarının nasıl ve nereden kazandığı karanlık paralarla satın alıp hediye ettiği milyon dolarlık villalarda yaşayan, özel uçaklarıyla seyahat eden adı sanatçıya çıkan kadınlarımız…

Tek uğraşları modayı izlemek ve magazin gazetecilerini paparaziler tarafından izlenmek olan, bir eli yağda bir eli balda kadınlarımız…

Sorumluluktan uzak, gelecek kaygısı taşımayan, her günü, günlük yaşayan yılda bir güne gereksinimi olmayan kadınlarımız…

Bu elit kesimin altındaki mutlu kadınlarımız ise 8 Mart günü müzikli restoranlarda buluşacaklar, kadınlar matinesi düzenleyecekler ve yiyip içip oynayacaklar günler öncesinden bunların organizasyonları yapıldı.

Kadına şiddeti,töre cinayetlerini,çocuk evliliklerini dert edinmeyip, eğlenmeyi tercih edenlere sözümüz yok. Kimbilir onlardan çoğunun da kendilerine has sıkıntıları vardır. Varsın bir gün gönüllerince stres atsınlar.

Böyle bir günden habersiz emekçi kadınlarımız. Kentlerdeki fabrika ve atölyelerde tezgahının başında, kırsal bölgelerde tarlasında,bağında bahçesinde rızkını arayan, bunun yanında kadınlık görevlerini de yapmak zorunda olan kadınlarımız…

Onlar kendi haklarını arayamadıktan sonra, başkalarının toplantılar düzenlemeleri bol bol laf üretmeleri neye yarar. Aileden, kadından sorumlu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bugüne kadar bu kadınlarımızın hangi sorununa çözüm getirdi?

Eşleri, babaları, oğulları demir parmaklıklar arkasında olan kadınlarımız… Varlığı bir türlü ortaya çıkarılmayan çete üyesi olmakla suçlanan, gizli tanık ifadeleriyle ve sahteliği defalarca, bilimsel olarak ispatlanmış delillerle yargılanıp hüküm giyen yurtseverlerin kadınları…

Ülke bütünlüğünü korumak için terör örgütleriyle dağlarda savaşmış ama en acısı şimdi kendileri terörist olarak suçlanan Türk Ordusunun pırıl pırıl komutanları: aydın gençler yetiştirmek ve bilimsel çalışmalar yapmaktan, ülkelerine yararlı olmaktan başka düşüncesi olmayan bilim adamları, öğretim üyeleri… Gerçekleri, olayları okuyucularına anlatmayı, toplumu doğru yönde aydınlatmaya meslek edinmiş yiğit gazeteciler…

Bunlar yeteri kadar kendilerini savunmadan ağır hapis cezalarına çarptırıldı. Ancak millet vicdanında beraat ettiler. Zaten hiçbir zaman suçlanmamışlardı. Bunun en açık göstergesi Yılmaz Özdil’in başlattığı mektup kanpanyasına gelen birbuçuk milyona yakın mektup.*

Ama onlardan ve kadınlarından hiçbiri baş eğmedi, onurunu çiğnetmedi. Vardiya bizde platformu ve sessiz çığlık eylemleriyle hep erkeklerinin yanında oldular ve oluyorlar. Haksızlıkları, adaletsizliği, hukuksuzluğu haykırıyorlar.

Onları yılın kadınları olarak kabul ediyor, saygılarımı sunuyorum.
*Bu mektupların bir kısmı “ER MEKTUBUDUR GÖRÜLMÜŞTÜR” adı altında, Kırmızı Kedi Yayınları arasında çıktı. Kitabın geliri Çağdaş Yaşamı Destekleme

Derneğine bağışlanıyor. Alıp okumakla bu güzide derneğe de katkıda bulunabilirsiniz.