Bir bahar sabahı, berrak pırıl, pırıl bir hava, deniz çarşaf gibi dümdüz, arada bir hafif bir esinti esip geçiyor ve deniz üstünde sanki bir tayın sırt titremesi gibi titreşiyor sular, cam gibi şeffaf suların altında keyifle dolaşıyor yavru balıklar sürü halinde…Ben dilimde bir şarkı keyifle yürüyorum sahilde, çınar ağaçlarının üzerinde kümelenmiş kuşların cıvıltısı şarkıma eşlik ediyor gibi. Arada bir çığlık atarak adalardan sahile doğru uçuşan martılar yarıyor sabahın sessizliğini. Tek tük yürüyen insanların arasından kayarak giden bisekletli çocuklar neşe içinde geçiyorlar yanımdan, arkalarından bakıyorum ne kadar mutlular, yarış yaparcasına sürüyorlar biskletlerini mendireğe doğru.

Çok değil bu sabah yürürken yaşadım bütün bu güzellikleri, keyif içinde varmışım Barış Manço Anfi Tiyatrosunun arkasına hiç anlamadan, adeta rüyadayım gibi derken birden irkildim ve aydım. Marina’nın Yalova yönünde onlarca özel tekne kızaklara çekilmiş her teknenin başında bir gurup çalışan, kimi raspa yapıyor, kimi zımpara, kimi boya…

Eskiden bu işler el marifetiyle yapılırdı, şimdi teknoloji gelişti bu işlerin nerdeyse tamamı makine ve aletlerle yapılıyor. Kazıma işleri el spirelleri ile yapılır oldu artık , cayır cayır ses çıkaran bu aletlerin sesine devamlı maruz kalan canlıların ruh dengesi alt üst olur. Zımpara makinalarının da bunlardan aşağı kalır yanı yok, bunlar da vızır vızır çıkardıkları sesle adeta beynin içini kazıyorlar. Bütün bunların üstüne boya atan komprosör makinalarının pata pata sesleri katlanılırı gibi değil. Bütün neşem bir anda uçup gitt,i halbuki ben bu marinanın önünden sayısız kez geçip gittim, bütün bunlar bu kadar dikkatimi çekmemişti . Kış boyunca teknelerin içinde süren çalışmalar, baharın gelmesi ile tekne dışına taşınca olayın vahameti de ortaya çıkmış durumda . Buradan kaylaklanan gürültü şehrimizin göbeğine kadar dalga dalga yayılıyor… Fakat daha da vahimi var; Teknelerin boyanması sırasında ortaya çıkan solvent kokusu ve partiküller deniz rüzgarı ile şehrin içine doğru uçuşuyorlar. Malumunuz teknelerin yosun ve deniz kabuklularına karşı kullandıkları boyalar canlılar için son derece tehlikeli bileşimler içermektedir, bizler sahilde güzel güzel gezerken bir güzel bütün bu zehirleri soluyoruz ve içimize çekiyoruz. Altınova kıyılarına kurulan tersanalerin aslında Yalova şehir merkezine kadar uzanmış olduğundan bi_haberiz.

Marina içinde mevcut kafeteryalarda keyif içinde kahve içerken yanında su yerine solvent içtiğimizin farkında bile değiliz. Yat limanımız var diye sevinirken, yanında birde tersane hediye edilmiş biz anlamamışız meğerse.

Bütün bu düşünceler birkaç dakika içinde beynimde uçuştular , solvent buharlarından kaçaçağım diye koşar adım bir solukta İDO’nun yanından geçerek Yürüyen Köşk yönüne doğru sapmışım. Kafamdan bütün bu kötü düşünceleri uzaklaştırmaya çalışırken dilime bir şarkı dolamaya çalışıyorum ama bir türlü şarkının ritmi oturmuyor , acaba tansiyonum mu fırladı farkında olmadan derken, aman Allahım meğer gözlerimin gördükleriymiş buna sebep. Şehir mağandaları gece boyunca mesaiye kalmışlar, yol boyunca Atatürk’le ilgili branda panoları boydan boya bıçaklamışlar, panoların tamamı enlemesine doğranmış vaziyette, geçtiğimiz haftalarda direklere asılı tabelaları kıran şehir zararlılarının marifeti akıl alır gibi değil. Halkın vergileri ile yapılan işleri bu kadar acımasızca tahrip edebilen zihniyet nasıl ehlileştirilecek.

Tanrı bütün güzellikleri bu şehre sunmuş ama bunun kıymetini bilmeyen insanların varlığı ile güzel şehrimiz hızla bu güzelliklerini kaybetmektedir. Şehrimizi yöneten insanlara önemli görevler düşmektedir. Sevmek tek başına yetmiyor, kentlilik bilincinin oluşması için yapılması gereken çok iş var bu şehirde . İnsanlara kentlilik bilincini aşılayacak çalışmaların yolu kültür ve sanatsal çalışmalarından geçmektedir. Bu faaliyetleri yapan kurumların desteklenmesi aslında kentimizin güzelliklerinin korunması çalışmalarıdır. Kültür ve Sanattan uzak insanlarda kentlilik bilincinin oluşmasını beklemek hayaldir.