Biliyorum bu sözcükleri son günlerde sıkça duydunuz. Bazılarınız ''sen de mi yazdın'' diyebilir. Bir de benim gözümden bakalım olaya.

Geçtiğimiz ayın ikinci yarısı yoğun etkinliklerle geçti. Adı da ''Kutlu Doğum Haftası'' idi. Öylesine yaygın bir şekilde yaşandı ki, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı bile gölgede kaldı.

Zaten böyle bir söylemi ortaya atmanın amacı da buydu. Dünyanın hiçbir İslam Ülkesinde böyle birşey yok. Bizde de 2000 li yıllara gelinceye kadar yoktu. Yüzyıllardan beri peygamberin doğum günü olarak bilinen mevlit kandili vardı ve halen de var.

12 Rebiül-evvel, ay takvimine göre arabi ayların üçüncüsünde olan bu gün, miladi takvime göre her yıl on gün önceye denk gelir. Şimdi böyle bir olayı ve günü Nisan ayına sabitlemenin anlamı ne ve hangi akıllının işi merak edilesi bir şey. Dahası doğum günü geleneği vardır, dünyanın hiçbir yerinde doğum günü haftası diye birşey yoktur.

Art niyet taşımadığı sürece bunların hepsine hoşgörüyle yaklaşabiliriz. Dileyen dilediği şekilde kutlama yapsın, etkinlikler sergilesin, isteyen katılır, inanmayan katılmaz. Söylenecek fazla birşey yok. Ancak bu kapsamda benim gözüme çarpan iki tanesi var ki, oldukça manidar ve üzerinde düşünmeye değer buldum.

Birincisi Çiftlikköy Anadolu Lisesi'nde düzenlenen toplantı. Şehrin çeşitli yerlerine bolca asılan bez afişlerden, konuşmacıların isimlerini öğreniyoruz, resimlerini görüyoruz. Bunlar normalde bir de ne var biliyor musunuz? Sakal-ı şerif. Toplantı sonunda sakalı şerif ziyareti yapılacak mış. Her halde yapıldı.

Anadolu lisesi sakalı şerif ziyareti. Benim aklım bir türlü şuna ermiyor. Birincisi, bu ne biçim sakal mış ki, bin dörtyüz yıldan beri kaybolmamış, bu günlere gelmiş. Aynı zamanda ne kadar bhol muş ki, her tarafa yayılmış.

İkincisi böyle bir ritüel (dini tapınma şekli) İslamda şirk'e girmez mi? Şirk Allaha eş koşmak demektir ve yasaktır. Hatta islamiyetin ilk yıllarında mezar ziyaretleri bile yasaklanmıştı. Nedeni ise toplum daha önce putperest olduğundan bu tür eylemlerin kolayca puta tapma şekline dönüştürülebileceği endişesi idi. Çünkü İslam tek tanrının varlığına inanılan bir dindir. Belli bir zaman sonunda mezar ziyaretlerine izin verildi.

İkinci etkinlik ise Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından  düzenlenen seminer idi. Kutlu Doğum Haftası nedeniyle ''Hz. Peygamber, Tevhit ve Vandet'' konulu bu etkinliğe ilk önce seminer demek ne akdar doğru. Seminer bir konuda bilgi vermek ve tartışmak demektir. Anladığım kadarıyla burada sadece bir vaiz konuşma yapmış. Hz. Peygamber'in yaşamı hakkında bilgiler vermiş. Allahın birliği ve insanların  beraberliği üzerinde durmuş. Son olarak da Kutlu doğum haftası ile Mevlit Kandili arasındaki farklılığı kendine göre uzun uzun anlatma gereği duymuş. Kısacası bu seminerden çok konferanstan öteye geçmemiş. Çünkü başka konuşmacı ve tartışma diye birşey yok.

Hepsi iyi güzel de benim eleştirim böyle bir konuşma müftülük tarafından başka bir platforma veya camide yapılsa söyleyecek birşey yok. Çevre ve Şehircilik Müdürlüğünün, dini konular dışında asli görevleri ile ilgilenmesi daha doğru olmaz mı?

Müftülük camilerde cuma hutbesi olarak çevre ve şehirle ilgili aydınlatıcı, eğitici bilgiler vermesi çok yerinde ve normal bir olaydır. Ancak adı geçen kurumun hangi amaca yönelik olduğunu anlayamadığım bu girişimini yadırgadım.