Titreşimlerin organizasyonlu bir şekilde birleşmesiyle "müzik" adını verdiğimiz ahenkli sesler oluşmaktadır. İnsanlık tarihinde her toplum ve kültür müziği değişik şekillerde duyumsamış, yorumlamış ve müziği kullanarak eğlenmişlerdir. Ellerle alkış ve oyun aletleriyle melodi, şarkı eşliğinde dans etmiş, ritim tutmuşlardır. Eğlenmek belki yüzeysel bir perspektifte "önemsiz" gibi gözükse de, bütün hayvanların beyninde bulunan "haz/ceza mekanizması"nın tatmin edilebilmesi için müthiş öneme sahiptir. Müzik, birçok canlının algılayabildiği evrensel bir dil gibidir. Eğer ki insanlar olarak sadece bizlerin müziği anlayabildiğimizi düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz.

Kuşlar, balinalar, köpekler, maymunlar gibi sayısız hayvan grubunu da müziği algılayabilir ve ritim duygusuna sahiptir. Balinalar, okyanus içerisinde çeşitli ses dalgalarını ritmik bir şekilde gönderirler ve binlerce kilometre ötedeki diğer balinalarla bu şekilde haberleşirler. Bir kuşu yakından dinlediğinizde insana benzer ritim ve desenleri o kuşun ötüşünde duyabilirsiniz. Bu kalıpları inceleyen bilim adamları, müziğin doğasını; insanlar, kuşlar, balinalar gibi birçok hayvan tarafından içsel bir bilgi gibi düşünmektedir. Hatta bazı araştırmalar, kuşların müzik notaları ile Beethoven gibi devlerin müzik notaları arasında çarpıcı benzerlikler ortaya koymuştur.

Son zamanlarda bilimsel araştırmalar, balina ve kuşların çıkardıkları seslerin müzikal ezgi olarak kabul edilip edilemeyeceği tartışmaları üzerine yoğunlaşmıştır. İnsanlar ve hayvanlar arasındaki seslerin, müzikalitenin benzerliklerini inceleyen bilim dalına günümüzde "biyomüzikoloji" denmektedir.

Yapılan araştırmalar, insanlar gibi hayvanların da estetik sesleri müzikale çevirme yetileri olduğunu göstermektedir. Cornell Üniversitesi'nde nörobiyoloji ve davranış profesörü olan Ron Hoy'un söylediğine göre 1960’lı yıllarda hippiler balina sesleri dinleyerek kulaklarını geliştirmişlerdir. Benzer şekilde, araştırmalar insanların atalarının da müzik aletleri üzerinde emek harcadığını ve bazı diğer hayvanlar da kendi müzikal kreasyonları için emek harcadığını göstermektedir. Kambur balinalar zamanının ve enerjisinin önemli bir kısmını müzik yapmak için harcarlar. Tabii bu seslerin gerçekten estetik ve müzikal bir kaygı güdüp gütmediği, tartışmaların odağında olan soru işaretidir. Hoy, bazı bilim insanlarının “hayvanlarca oluşturulan sözde müzikal seslerin yalnızca biyolojik bir işleve hizmet amaçlı olduğunu” düşündüklerini söylemiştir ve “hayvanların müzikal deneyimlerinden bizlerin de duyabildiğimiz ve hissedebildiğimiz kadarıyla yararlanmamız gerektiğini” vurgulamıştır. Bunun yanında hayvanların çoğu bilişsel süreçlerinin henüz tam olarak açıklanamadığını da söylemiştir. Dolayısıyla bu seslerin çıkarılması sırasında estetik bir kaygı güdülüp güdülmediği bilinmemektedir. Fakat türümüzün evrimi sırasında neredeyse hiçbir zaman temasa geçmediği türlerin çıkardığı sesleri

bile estetik olarak algılayabilmesi, estetik algısının türümüze özgü olmayan, daha evrensel bir olgu olduğunu düşündürmektedir.

Görebileceğiniz gibi, müzik sadece insana ait bir dil değildir. Balinaların, sadece estetik bir ses çıkarma becerisi haricinde, insanlardakine benzer bir ritim algısına ve müzikalite yeteneğine sahip oldukları tespit edilmiştir. Benzer şekilde, kuşlar da yalnızca şarkılarında sadece vokalleri değil, çalı çırpıları kullanarak perküsyonları bile kullanabilirler. Durum, atalarımızda ve kuzenlerimizde de farksızdır. Atema tarafından ele alınan Cro-magnon (en eski Homo sapiens bireyleri) ve Neandertaller'de de müzik kültürüne dair izler tespit edilmiştir.

Tahminlere ve eldeki verilere göre müzik, çok büyük ihtimalle insanlardan çok daha önce doğada kullanılan bir iletişim biçimidir.