Bir toplumda başka bir milletten olanlara yabancı denir. Bu aşağılama izlenimi veren kabaca bir sözcük olabileceğinden yumuşatılarak ecnebi de denilebilir.

Ailede akraba olmayanlara, çevrede dışardan gelenlere aynı yakıştırma yapılır: Yabancı.

Özel yaşam yerlerine uyarı levhaları konur; Yabancılar geçemez, yabancılar park yapamaz gibi.

Aynı türün içine başka çeşitten olanlar karışmışsa onların adı yabancı maddedir, kaliteyi düşürür.

Belli bir konuda bilgisi ve tecrübesi olmayan o işin yabancısıdır, acemi sayılır.

Her yerin kendine özgü yaşam koşulları, özellikleri vardır. Bunlara uygun olmayan, uyum sağlayamayan kişiler yabancı sınıfına girer. O kişilere göre de  o yer yabancıdır.

Yukarıda sıralanan yabancılıkların bir kısmı kalıcıdır. Değiştirilemez, ömür boyu taşınır. Bazıları ise gayret edilir ve istenirse tersine çevrilebilir. Örneğin;

Bir işin acemisi yani yabancısı olan, belli süre çalıştıktan sonra çıraklık devresini başarı ile atlatırsa ustalaşır ve işin yabancısı olmaktan kurtulur.

Belli bir bölgeye, siteye girmesi ve geçmesi yasaklanan kişi orada bir yer satın alırsa yabancılıktan ev sahipliğine geçer. Yasaklar onun için uygulanmaz.

Bilmediği, görmediği, alışkın olmadığı ortama ilk defa giren yaşam koşullarına uyum sağlayamaz. Ama orada kalıcı olmaya kararlı ise aklını ve yeteneğini kullanarak kendini yetiştirir, oranın kurallarına göre yaşamaya başlar ve onların bir parçası olur.

İnsanlar dünyaya gelirken milliyeti ile birlikte gelir. Fransızdır, Almandır, İtalyandır…. Ömür boyu bu kimliğini taşır. Kendi dışındaki milletler arasında daima yabancıdır. Bu yabancılıktan kurtulmak için milliyetini değiştiremez.

Buğday içindeki ot tohumları yabancı maddedir. Onları buğdaya dönüştüremezsiniz. Pirinç içindeki taşlar ayıklanmazsa onlardan pilav olmaz, diş kırar. Yabancı Maddedir.

Tanıdık olmayan kişilere yabancı denir. Görüş alışverişleri sonucunda bilinmeyen yanları aydınlığa çıktıkça yabancılığı azalmaya başlar. Yeter ki bilgiler doğru olsun, aldatıcı görüntü ve izlenimler yanlış anlamalara neden olur. Böyle olacağına belki de kişilerin yabancı kalmaları daha hayırlıdır.

Kişi ilk önce kendini tanımalıdır. Kendini olduğundan başka görenler öz varlığına karşı çıkanlardır. Yabancı olmak böylece içten başlamış olur. Haddini aşıp başından büyük işlere girişenler genelde bu tiplerdir. Başarısız olduklarında dönüp ilk önce kendilerine bakarlarsa eksiklerini görür, bilmediklerini veya yanlış bildiklerini öğrenmiş olurlar.

İnsan kendisini ne kadar iyi tanıyorsa çevresine de en gerçek yanıyla tanıtmış olur. Bu da ona saygınlık kazandırır. Ayrıca girişimleri ölçülü olacağından sonuçları da olumlu şekilde gelişir.

Öyle birliktelikler vardır ki bireyler birbirlerine çok yakındır. Adeta iç içedir. Ama hiç biri diğerini tanımıyordur. Görüyor, dış yapısını biliyor, ruhsal yönlerinden haberi yoktur. Onlar birbirine yabancıdır.

Eşler birbirlerini tanımadan evlenmişler aile olmuşlardır. İki yabancının çocukları onlara katılmıştır. Eğer başta anne ve baba zaman içinde bilinmez yanlarından sıyrılamamışsa, o ailede mutluluk göremezsiniz. Çünkü onlar hala iki yabancıdır.

Apartmanlar bir başka yabancıların mekanıdır. Her gün onlarca, yüzlerce kişinin aynı kapıdan girip çıktığı bu binalarda çok az kişi birbirini tanır. Tek çatı altında çok yakın oldukları halde aralarında dağlar olan yabancılar topluluğu.

Acaba iki ayrı milletten birbirini bilen tanıyan iki yabancı olmak mı, yoksa aynı milletten birbirini hiç tanımayan iki yabancı olmak mı daha iyi?