Perşembe’nin gelişi çarşamba’dan bellidir diye bir ata sözümüz vardır. Bu söz boşu boşuna söylenmemiştir. Yaklaşık birkaç yıldır Gökçedere barajı SOS vermektedir. İki sene önce çok kısa bir süre de olsa Yalova susuzlukla tanıştı. Birkaç pansuman tedbirle ve hemen sonra yağan yağmurlarla o kriz savuşturuldu fakat kalıcı bir çözüm için gözle görülür bir çalışma ortaya koyulmadı. Bu sene sonbahar yağışları çok yetersiz kaldı , şayet kış ve ilkbaharda arzu edilen yağışlar oluşmazsa bu yaz susuzluk kabusu yaşanacak gibi .

Bilim adamları son beş yıldır bölgemizde yaşanacak kuraklığın etkilerini uzun uzun anlattılar. Fosil yakıtların sebep olduğu karbon salınımı sebebiyle küresel ısınmanın hızlandığına dikkat çeken bilim adamlarına kulak asan olmadı. Yeni yeni Termik Santraller faaliyete geçirilirken kuraklığın çaresi olabilecek çalışmalar nedense başlatılmamaktadır.

Türkiye’de şu anda 40 termik santral faal, 9 termik santral yapım aşamasında, 6 termik santral üretim lisansı almış, 7 termik santral ön lisans almış ve planlaması yapılmış 6 adet termik santral var. Bütün bu termik santrallerin yakıtı kömür…

Çevre ülkeler ve dünya üzerindekiler hesaba katıldığında küresel ısınmanın en önemli sebeplerinden biri termik santrallerdir. Petrol ürünlerinin kullanımı da bu küresel ısınmanın en önemli sebepleridir. Mütemadiyen artan nüfus enerji ihtiyacını da artırmaktadır. Her ne kadar temiz enerji kaynaklarına yönelsek bile mevcut olanlar bile küresel ısınmaya yetiyor.

Kuraklık kaçınılmaz bir süratle yaklaşıyor acilen tedbir alınmalı bu tedbirlerin içinde su kaynaklarının bilinçli kullanımı önemlidir fakat en önemlisi süreklilik arz eden yeterli kaynaklardır. Eninde sonunda bütün ülkeler suyu denizden elde etmeye yönelecektir. Göller ve akarsular kurumakta, yeraltı suları çekilmektedir ama denizlerde su boldur. Petrol rafineri tesisleri gibi deniz suyu rafine tesisleri kurma çalışmaları acil olarak yapılmalıdır. Bu yatırımların da finansı da termik santrallerden alınmalıdır.

Şu anda barajların dolması için gereken yağışların suni yöntemlerle sağlanması çalışmaları başlatılabilir. Mevsim sebebiyle hava genellikle bulutlu ama yağış yok, 90 yıllarda yaşanan kuraklık dönemlerinde bulut aşılama ( Gümüş İyodür ) yöntemi kullanılmıştı. Bu yönde yapılan bilimsel çalışmalar mutlaka daha ileri seviyelere ulaşmıştır. Bu yöntemler araştırılarak değerlendirilebilir.

Yüzyıllar boyunca insanoğlu, su kaynaklarını artırmak, şiddetli hava olaylarının etkisini azaltmak için hava ve iklimi değiştirmenin yollarını araştırmıştır. Hava modifikasyonuna ilişkin modern teknoloji 1940'lı yılların sonunda gümüş iyodun, bulut damlacıklarının buz kristallerine dönüştürülmesinde kullanılmasıyla ortaya çıkmıştır.

Günümüzde birtakım ülkeler enerji talebini karşılamak, dünya üzerindeki kurak ve yarı kurak bölgelerde azalan su kaynaklarını tekrar zenginleştirmek, varolan kaynakların seviyesini artırmak için yüzden fazla hava modifikasyon projesi yürütmektedir. Bulut tohumlama yöntemi 1960’lı yıllardan itibaren ABD'de geliştirilmiş ve günümüze kadar uygulanmaya devam edilmiştir.

Yağmur bombası yöntemi ülkemizde ilk olarak 1990 yılında İstanbul'da İSKİ tarafından uygulanmıştır. Farklı zaman dilimlerinde İstanbul Ankara ve İzmir'de de kısa süreli olarak aynı yöntemden faydalanılmıştır. Dünyada 24 ülke bulut tohumlama yöntemini daha fazla yağış sağlamak için kullanmaktadır. Yağmur bulutları gidince bu çare de boşa çıkacak. O zaman tek çare kalacak ‘’ YAĞMUR DUASI ‘’

Allah akıl vermiş, kullan aklını ve işi duaya kadar getirme . Boşa akan derelerimiz var bu derelerin sularını bir şekilde kullanıma sokmanın yolunu bulun, sular boşu boşuna denize akmasınlar. Göstermelik yasaklama tedbirlerle bu iş çözülmez ve unutma ‘’ SUYLA ŞAKA OLMAZ ‘’