9 Eylül İzmir’in kurtuluşundan sonraki günlerden biri. Uşakizadelerin Göztepe’deki beyaz köşkü. Mustafa Kemal burada kalmakta, aynı zamanda karargah olarak kullanılmaktadır.

Akşamüstü Mustafa Kemal ve arkadaşları Rauf Bey (Orbay), Ali Fuat Bey (Cebesoy) köşkün bahçesinde yoğun geçen günün yorgunluğunu atıyorlar. Latife Hanım’ın getirdiği nefis badem sübyesinden (pirinç suyuyla yapılan bir tür sütlü tatlı) bir kaşık alan Mustafa Kemal Rumeli şivesi ile;

“Bak beri Rauf! Dediklerim şaka değil. Bizim işimiz, daha doğrusu görevimiz

bitmek üzere. Barış antlaşması yapıldıktan sonra gel beni dinle. Uygun bir yerde küçük birer çiftlik alalım. Birbirimize komşu. Tavuk besleyelim, meyve sebze yetiştirelim. Temiz havanın, suyun, yeşilin tadını çıkaralım. Gül gibi geçinir gideriz. Ne dersin çocuk?”

          Rauf Bey şaşkın bir şekilde “alay mı ediyor acaba?” der gibi Mustafa Kemal’e bakarken, gençlik yıllarından beri birlikte olan, onu çok daha iyi tanıyan Ali Fuat kıs kıs güler. “Ah! Sen yok musun?” dercesine başını sallar. Rauf Bey sorar;

          “Paşam, yapacak bunca işin ortasında demek işimiz bitti artık diyorsunuz.” Gülümseyerek ekliyor;

          “Biz bunu gerçekten istesek bile artık millet sizi bırakmaz. Siz olmayınca da hiçbir şey olmaz efendim.”

          Ali Fuat Paşa, Rauf Beye destek olmak için araya girer;

          “Doğru söylüyor. Millet sizin liderliğinize çok çok muhtaç. Bunu gördü ve yaşadı. Hele bir çekilmeye kalkın, bilesiniz ki her şey çorbaya döner. Millet de hapı yutar.”

          Şimdi Mustafa Kemal iyiden iyiye neşesini bulmuş gülerek;

          “Bakın” dedi. “Bakın bre çocuklar. O zaman asıl ben yutarım hapı, bilesiniz.” Bir şey anlamayan Rauf Bey;

          “Nedenmiş o” diye sordu.

          “Çünkü azizim, insan bir kere “Ben olmadan hiçbir iş yürümez” diye düşünmeye başlarsa, hapı yuttu demektir. O zaman benim, Enver’den ne farkım kalır. Talat Paşa’da böyle düşündü, Enver Paşa’da. Peki ne oldu sonunda?”

          Gerçek lider olmak çok da kolay değil. Öncelikle her şeyi ben bilir yaparım, tek adam benim kuruntusundan kurtulmak gerek. En basiti bir aileyi ele alalım. Eşlerden her biri “Ben olmadan” diyebilir mi? Erkek, ben para kazanıyorum, ben olmadan bu aile aç kalır, kadın da evi ben çekip çeviriyorum, ben olmasam bu aileyi kurtlar kuşlar yer derse orada mutluluk olmaz.

          Bir işyerinde, herhangi bir kurumda yönetici durumundaki kişi, “Ben olmadan” derse işler yürümez, geriye gidiş başlar.

          Demokratik ülkelerde tek adam ülkeyi çöküşe götürür. Aslında tek adamın olduğu yerde demokrasi olmaz. Son yüzyılda başarılı olmuş, tek adamın yönettiği ülke, tarihe geçmemiştir.