Lise yıllarımda arkadaşımla muhabbet ederdik, korkularımız vardı gelecekle ilgili, hayatlarımızla ilgili…
O zaman düşüncelerimiz sadece kendimizi düşünecek kadar dar bir çerçevedeydi. Şimdi kafayı kaldırıp biraz etrafımıza bakındığımızda görüyoruz ki çok masum düşünüyormuşuz. Olay o değilmiş…

Ekranlar toplumların beyinlerini meşgul etmek için kullanılan birer araç halini aldığı şu günlerde, bir kanalı açtığımızda bilmem kimin babasının öcünü türlü türlü entrikalar çevirerek aldığını yada liseli zenginlerle fakirlerin kavgasıyla karşılaşıyoruz. Oturup saatlerce bu dizileri izliyoruz. İntikam veya hesaplaşmaları izleyerek geçiriyoruz boş zamanlarımızı…

O arada neler mi oluyor? Çoğumuzun kulak bile kabartmadığı söylemler ortaya çıkıyor. Parti liderleri birbirlerini ağza alınmayacak dilde eleştirirken(!), toplumun çevrelerinde gerçekleşen olaylara karşı verdiği tepkiler sorgulanıyor oluyor. Verilen tepkiler, bazı kesimlerce baskı ve zulüm olarak yorumlanıyor. Bazıları seslerini duyuramamaktan yakınıyor. Sayın Yaşar Okuyan’ın ifade ettiği gibi, “Ülkenin %50’si bir partiye bir nedenle bağlı ilken, geriye kalan %50 iktidar partisine nefret duymaktadır. Halk bu şekilde bölünmektedir.”

Her konuda Diyanet İşlerinin Fetvasına gerek duymaya başladığımız günlerde, yeni yıl kutlamaları caizdir değildir tartışmasını yapılırken. Yeni yıl zamları farz oluyor. Yeni yılda sevdiklerimize hediye alırken, posta kutusuna bırakılan faturalarda devletimizin bize uygun gördüğü hediyelerle karşılaşır oluyoruz. 

Zamların etkisi zaten pek uzun sürmez bizim ülkemizde, yeni gündem bir anda karşımıza çıkıverir. Dur doğalgaz, dur elektrik derken halkımız; yönetimdekiler çoktan terörle mücadeleye başlamıştır! 

Gündem bir anda İmralı’ya kayarken, diğer taraftan Silivri’ye dikkat çekmek istenir. Silivri’de eski Genelkurmay Başkanı ziyaret edilirken, gündeme asıl oturan konu İmralı’ya konan televizyon olur. Bir devletin silahlı kuvvetlerini yöneten isimin şuan ki durum ve şartlarla ilgili yaptığı yorumlarına verilen değer ile devletimiz tarafından terörist olarak mahkum edilen kişiye medya tarafından verilen değer bir tartışma konusu olarak hali hazırda bekliyor.

Biz eski Genelkurmay Başkanımız ve Kuvvet Komutanlarımız yargılanırken ve bu süreç her geçen gün daha da uzarken, Fransa’da öldürülen PKK kurucusuna acıyacak hale getirilmek istenen bir halk haline geldik. Televizyonlarda PKK kurucusunun demokratik ve kişisel haklarından bahsedilirken, dağda bayırda birçok tehlikeyi göze alıp devletini savunmaya canını adayan Mehmetçiği göz ardı eder hale geldik.
İmralı’yla görüşmeye başlanmışken bile(!) Türk Askerine silah doğrultanlarla insani yollarla anlaşmaya çalışır hale geldik. 

Neden bu hale geldik? ve ya Nasıl bu hale geldik? diye sormayacağım.

Neden buna göz yumduk? ve ya Neden buna göz yumuyoruz? diye soracağım.

Bu seviyeden sonra daha nereye göz yumacaksınız? diye soracağım.

Yaşayacağınız topraklarda huzur olmadıktan sonra istediğiniz kadar malınız mülkünüz toprağınız olsun. Çok uzaklara bakmanıza gerek yok Yalova sokaklarına bakın bu söylediğimi yorumlamak için, etrafınıza bakın. Kaç tane Suriyeli bulacaksınız ve ya kaç tane Iraklı… Çıkın Fatih Caddesi’ne ufak bir tur atın yada Gazi Paşa Caddesi’ne…

Not: Geçtiğimiz günlerde BDP Grup Başkanvekili’nin Yalova’da yaptığı konuşmada sürmekte olan savaştan ve sağlanması için uğraş verilen barıştan bahsetmesi bir tek bana mı ağır geldi. Yalova sınırları içerisinde böyle bir açıklamanın yapılmış olması, Kürt kökenli vatandaşlarımızın bir baskı gördüğü anlamına gelmektedir bence. Yalova’da kim böyle bir ayrımcılığa uğramıştır? da bu açıklama burada yapılma gereği duyulmuştur?