Yarın 19 Mayıs Atatürk’ü Anma ve Gençlik Spor Bayramı. Aslında Atatürk’ümüzü ve onun sözlerini, bize gösterdiği hedefleri her gün anmamız gerek. Yoksa kendini tarihçi sanan sapıklar meydanı boş sanıp kursaklarındaki pislikleri etrafa saçmaya devam edecekler.

Atatürk özellikle çocuklara ve gençlere çok önem veriyor ve onların en iyi şekilde yetişmelerini arzu ediyordu. Bu yüzden bir adı da Başöğretmendi.

“Ey Türk Gençliği” diye başlayan hitabesini bizim kuşaktan ezbere bilmeyen yok gibiydi. Okullarımızda, sınıflarımızda İstiklal Marşı ile yan yana duvarları süslüyordu.

Ben bugün unutulmaya yüz tutan, pek az bilinen Bursa Nutkunu anımsatmak istiyorum. Bursa Ulu Cami’de Türkçe ezan okunur. Cemaat Cuma Namazı çıkışı Evkaf Müdürlüğü’ne gidip “Niye Ezan Arapça okunmuyor?” diye sorar. Cevap alamayınca Vilayet Binasına yürür. Valilik olayı kolluk kuvvetlerine bildirir.

O esnada Atatürk bir yurt gezisi kapsamında İzmir’dedir. Durum kendisine telgrafla bildirilir. Gezisini yarıda bırakıp Bursa’ya hareket eder. Geldiğinde olayın bir ayaklanmaya dönüşmeden kapandığını öğrenir. Anadolu Ajansına yatıştırıcı bir açıklamada bulunur.

Olayın geçtiği tarih 5 Şubat 1933 tür. Çekirge yolu üzerinde kaldığı köşkte akşam yemeği sırasında bir kişi Atatürk’e olayla ilgili “Bursa gençliği olayı hemen bastıracaktı fakat zabıtaya ve adliyeye güveninden ötürü…” şeklinde bir söz sarf edince Atatürk konuşmakta olan kişinin sözünü keser ve;

“Türk Genci inkılapların ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Rejim ve inkılapları benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, adliyesi vardır demeyecektir….” diye başlayan ve “Bursa Nutku” olarak bilinen konuşmayı yapar.

1975 yılında Bursa Nutku hakkında soruşturma açıldı. Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yürütülen davada bilirkişiye başvuruldu. Dönemin Türk Tarih Kurumu Başkanı Enver Ziya Koral ve Öğretim Üyesi Saim N. Özerdim, Mahkemeye nutkun Atatürk’e ait olduğuna dair görüş ve belge sundular. Mahkeme bu görüş paralelinde karar aldı.

Bir başka gençlere hitabesi:

“Sayın Gençler, hayat mücadeleden ibarettir. Bundan dolayı hayatta yalnız iki şey vardır. Galip gelmek, mağlup olmak. Size, Türk gençliğine bırakacağım vicdani emanet, yalnız ve yalnız daima galip gelmektir ve eminim hep galip geleceksiniz. Milletin yükselme gerek ve şartları için yapılacak şeylerde, atılacak adımlarda kesinlikle tereddüt etmeyin. Milleti o yükselme merhalesine götürmek için dikilecek engellere hep birlikte mani olacağız. Bunun için dimağlarınıza, irfanlarınıza, bilginize icap ederse bileklerinize, pazularınıza, bacaklarınıza müracaat edecek fakat neticede mutlaka ve mutlaka gayeye varacağız. Bu Millet sizin gibi evlatlarıyla layık olduğu olgunluk derecesini bulacaktır.”

Gençliğine böylesine sınırsız bir güven besleyen, gençliği böylesine son çare olarak gören başka bir devrimci tarihte çıkmış mıdır acaba?