Dünyada sağlık ve huzurlu bir yaşamı arzuluyorsak , ağaçlara ve doğaya gereken sevgi ve saygıyı göstermeliyiz. Gelenek ve yaşam şekilleriyle günümüzün yüzlerce yıl gerisinde yaşayan Avustralya yerlilerinden Aborjinler doğa ile dost bir yaşamla , ruh ve bedenlerini bizlerden çok farkı kullanarak mutlu ve huzurlu bir yaşam sürdürmeyi başarmışlardır.İngilizler tarafından kendi topraklarında kıyıma uğrayan bu insanlar 1960 yılında hükümet tarafından onlara toprak hakkı tanınması sonucu kendi yaşam alanlarını oluşturmuş ve korumuşlardır.Doğayla bütünleşmiş ,insan ve hayvanlara zarar vermeyen hümanist kabilelerdir.Onlara göre toprak ve üzerinde barınan her canlı kutsaldır.Toprağı işlemezler ve hayvan beslemezler , evcilleştirdikleri tek canlı dingo denilen bir yabani köpek türüdür. Göçebe olarak yaşadıklarından eşya sahibi olmazlar , yaşamı fani olarak gördüklerinden bütün hayatları boyunca dikili tek bir ağacı bile sahiplenmezler.

Didgeridoo adını verdikleri bir çalgı ile alternatif tıbbın yoluna ışık tutmaya çalışırlar. Müzikle tedavi alanında mahir oldukları alan ‘’ Uyku Apne Sendromunu ‘’ tedavisidir. Uykunun geçmiş ve gelecek arasında bir köprü işlevi gördüğüne olan inaçlarından dolayı Aborjinlerin yaşamında uyku ve rüya bir iletişim aracı olarak öne çıkmıştır. Uykuya geçişi kolaylaştırmak için bu çagının sesini kullanmaktadırlar. Bizlerden binlerce kilometre uzaklarda medeni yaşamla bağlantısı olmayan bu insanlar bile müziğin sağlık üzerindeki etkisinin farkına vararak yaşamlarında bu etkiyi kullanmayı başarmışlardır. Musıkinin, en ilkel yaşamdan en medeni yaşama kadar bütün insanlık aleminin yaşam felsefesine yaptığı katkıyı göstermesi açısından bu çarpıcı bir örnektir.

Aborjinlerin doğaya gösterdikleri saygı , dünyanın gelişen ve gelişmekte olan pek çok ülkesine örnek olabilecek düzeydedir. Sözde medeni insan toplumlarının Aborjinlerden alacağı pek çok ders vardır. Suyu ve bitkileri kullanma yöntemleri doğal kaynakları tahrip etmeyecek şekildedir. Aborjinlerin ağaca gösterdikleri saygı bir Atatürk hatırasını aklıma getirdi. Bizler dünya çevre hareketine örnek olarak Atatürk’ün gerçekleştirdiği Yalova Yürüyen Köşk olayını simge olarak görmekteyiz, fakat Atatürk daha başka örneklerle çevreye, ağaca doğaya verdiği önemi göstermiş bir liderdir.

Atatürk, Çankaya köşkünün bahçesinde yaveri ve bahçe mimari Mevlüt BAYSAL ile gezinirken bir ara çok ihtiyar ve geniş bir ağacın geçiş yolunu kapladığını görür . Ağacın bir yanı dik bir sırt, bir yanı da havuzdur. Atatürk havuz tarafından geçmeye çalışırken Mevlüt bey atılır ve ’’ paşam emrederseniz derhal bu ağacı keselim’’ der . Atatürk, kısa bir süre Mevlüt beyin yüzüne bakar ve ‘’ sen hayatında hiç böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki keseceksin ‘’ der.

1920 li yıllarda yaşanan bu olaylar günümüz insanlarına muhteşem örneklerdir. Sudan sebeplerle ağaç kesenlere önemle duyurulur. Kestiğiniz bütün ağaçlar çocuklarımızın yaşamlarına indirilmiş birer darbedir. Günümüz dünyasında herhangi bir ülkede yapılan çevre katliamı küresel boyutta etkilere sahiptir. Son yüzyılda insan eliyle yapılan tahribat korkunç boyutlara ulaşmış vaziyettedir. Gereken tedbirler hızla alınmadığı takdirde torunlarımıza bırakacak bir doğamız olmayacak.