Bizim de katıldığımız Avrupa Futbol Şampiyonası Portekiz'in şampiyonluğu ile sona erdi. Bir ay boyunca futbol tutkunları futbola doydu. Heyecanlı ve zevkli maçlar izledik.

Milli takımımız ne yazık ki pek başarılı olamadı. Bir galibiyet ve 2 mağlubiyetle guruptan çıkamayıp elendik. Zaten finallere gitmemizde şams eseri olmuştu.

Yenmek ve yenilmek sporun doğasında var. Bunu peşinen kabullenmek gerek. Ne var ki gündeme Fatih Terim'in ve oyuncularının prim pazarlıkları oturdu. Eleştirildi de bence yeterince üzerinde durulmadı.

En fazla ücret alan, hem de vergisiz, dünyadaki ikinci veya üçüncü teknik direktör olan Fatih Terim'in ne olağanüstülüğü var ki. İtalya'ya gitti altı ay kalabildi. O kısa sürede iki kulüp değiştirdi. Baktılar pek bir özelliği yok, bilakis agresifliği ve eksiklikleri çok, hemen postaladılar. Böyle birine bu kadar astronomik maaş verecek kadar zengin bir ülke miyiz.

Oyunculara gelince. Milli bir görevin para ölçüsü olur mu? Her biriniz zaten kulüplerinizden fazlasıyla besleniyorsunuz. Pirim alamadın oynamazsın veya verilen parayı bir arkadaşınızın yaptığı gibi bir hayır kurumuna bağışlarsınız. Ne kaybedersiniz. Bilakis değeriniz artar.

Başta Futbol Federasyonunun başkanı olmak üzere tüm yetkililere (Davetli olarak götürdüğünüz 90 kişinin listesini ve yapılan masrafı açıklayamadınız) başta Fatih Terim olmak üzere tüm teknik kadroya, başta kaptan Arda olmak üzere tüm oyunculara yazıklar olsun.

Turnuvada başarısız olan teknik adamlardan istifa edenler oldu. Bizimkinden tık yok. Tek gururumuz Cüneyt Çakır oldu. Hatasız yönettiği maçları zevkle izledik. Ülkemizi en iyi şekilde temsil etti.

Gelelim şampiyonanın hoş görüntülerine Maçlar öncesi İngiliz Holiganların çıkardığı sokak çatışmalarını güvenlik güçleri anında bastırdı ve ardından UEFA sert uyarılarda bulundu. Bir maçta taraftar tribününde kendi aralarında bir kargaşa yaşandı uzun sürmedi. Diğer bir maçta sahaya mavi üniformalı insanlar girdi maç durdu. Ancak ekranda saha içi görünmesi. Kameralar hep oyuncuları gösterdi. Maçı anlatan spiker sahaya bir taraftarın girdiğini açıkladı.

Bu bir iki olayın dışında organizasyon kusursuzdu. Aksamadan sona kadar sürdü. Maçların oynandığı stadyumların her birisi büyüklük ve gösteriş bakımından muhteşemdi. Tribünler bölüm bölüm aynı renk formalarıyla taraftarlarca  doldurulmuştu.Gurup eleme maçlarında bile bir tek boş yer görülmüyordu.

En güzeli de hiç bir maçta oyuncular arasında tartışma, oyun anında sert girişler dışında itişme kakışma görmedik. Tüm oyuncular hakemlere ve kararlara saygılıydılar. Karar aleyhlerine dahi olsa itirazsız kabullendiler.

Maç sonrasında başta antrenörler olmak üzere tüm oyuncular, yenen, yenilen, birbirlerini kutladılar. Hele Almanya'nın İtalya'yı penaltılarla elediği maçta dünyanın sayılı kalecilerinden olan İtalyan Buffon ile Alman oyuncuların kucaklaşması görülmeye değerdi.

İşte bizim bu görüntülerden almamız çok dersler varç Spor ve onun bir parçası olan futbol antrenörleriyle, oyuncusuyla, hakemleriyle ve onların bir parçası olan seyircisiyle bir oyun ve gösteri. Yapan bunu zevk alarak kavga etmeden yapmalıdır. İzleyen de hoş zaman geçirmek, zevk almak için stadyumları doldurmalıdır.