M.Ö. 371-355 yıllarında Kral Mausolos tarafından Karya’nın Mylasa’daki (Milas ) başkenti, Halikarnossos’a ( Bordum ) taşındı, kentin tepesinde ünlü Karya kralı Mausolos’un sarayı vardı. Karısı Artemis tarafından o dönemlerde dünyanın yedinci harikalarından biri sayılan Mausolos’un anıt mezarı da buradaydı. Tüm Karya kentlerinin tersine Büyük İskenderin istilasına direnen Halikarnossos, M.Ö. 334 yılında Makedon yönetimine girdi. M.S VII yüzyılın ikinci yarısına kadar Roma ve Bizans ‘lılar tarafından yönetilen Halikarnossos iki köyünden biri olan Gölköy’ün mitolojik adı Kariana’dır, Türkbükü’nün adı da Madnasa’dır. Türklerin eline geçmeden önce Rum köyü olan bu köylerde Bağçılık ve Şarapçılık yapılmaktaydı.Yöre halkı aynı zamanda balıkçılıkla geçimini sağlamaktaydı.Rumbükü olan köyün adı,Türk yönetimine geçtikten sonra Türkbükü olarak değiştirilmiştir.

Cumhuriyet döneminden sonra tarihi özellikleri ve yapılaşması bozulmayan bu yerleşim yerlerinde Roma mimarisine uygun olarak yapılmış yapılar, aslına uygun olarak restore edilmiş ve doğal güzellikler korunarak varlıklarını sürdürmektedir, otantik yapısı bozulmamış Göltürkbükü, Türkiye’de betonlaşmanın etkilerinden en az hasar alan yerleşim yerlerinden biridir.Çevre koylarda acımasız bir şekilde süren doğa katliamı henüz buralara sıçramamış vaziyette. Turizm sektörünün gözbebeği olan bu küçük yerleşim yerleri ileride umarım betonlaşmanın kurbanı olmazlar.

Ege denizinin cennet koylarına sahip ülkemizin muhteşem sahilleri rant peşinde koşan insanların insafına terk edlimemeli. Zira Ege ve Akdeniz sahillerinde yabancı turist sayısında son birkaç yıldır ciddi azalmalar var . Bu azalmanın çeşitli sebepleri var fakat bu sebeplerden birisi de doğal güzelliklerimizi betona dönüştürmemizdir. Son yıllarda Yunan adalarına doğru kayan bir turizm hareketliliği var . Türk turistlerinde artık Yunan adalarını tercih ettiği görülmektedir. Şahsen yakın çevremden pek çok tanıdığım bu yaz tatillerinde Yunan adalarına yöneldiler. Bu arkadaşlarımla tatil dönüşlerinde yaptığımız sohbetlerde, Yunan adalarında eski yapılaşmanın korunduğunu ve betonlaşmadan uzak durulduğu ve hizmet sektöründe faaliyet gösteren Yunan işletmelerinin müşteri memnuniyeti yönünde Türk işletmecilerinden daha başarılı oldukları kanısı ortak söylemdi.

Ege’nin muhteşem deniz mahsullerinin müşteriye sunumu ve tüketimi konusunda Yunan işletmelerinin başarısı tartışmasız kabul görmektedir. Şu ana kadar bu konuda farklı fikir sunan biriyle henüz karşılaşmadım . Suyun iki yanında ortak değerleri paylaşan, iki farklı milletin deniz ürünlerini işlemesi ve sunmasındaki farklılık tercih sebebi olarak şekillenmektedir.

Genel olarak, Türkiye sahillerinin doğal güzellik ve tarihi zenginlik yönünden emsallerine fark attığı ortak kanıdır. Güzelliklerimizi koruma, sahiplenme ve sunma yönünde eksikliklerimiz var. Bilinçli bir eğitimle bu eksikliklerimizi giderebiliriz ama doğal ve tarihi değerlerimizi kaybettiğimiz zaman bu kayıpları telafi etme şansımız olmayacaktır.

Dünya harikası koylarımıza ağaçları katlederek doğal dokuyu bozarak yapılan devasa yapılar ilk bakışta gösteriş ve ihtişamı ile parmak ısırtacak niteliktedirler , turist çekme yönünde üst gelir gurubundan talep yarattıkları düşünülmektedir, ama kuruldukları sahili ve koyu tamamen sahiplenerek genelden koparması doğru değildir.Bu alanlar adeta kurtarılmış bölgeler gibidir,bu alanlarda özel güvenlik marifetiyle genel turist guruplarına yasaklı bölgeler oluşturulmaktadır. Dünya siyasetinin etkisi ile yön değiştiren turizm hareketlerinin ülkemiz açısından olumsuz etkilendiği

dönemlerde bu tesisler atıl kalmakta ve beklenen girdileri sağlayamamaktadır. Son birkaç yıldır bölgesel etkilerin yansıması ile dış turist sayımızda büyük düşüşler var fakat genel turizime açık yer ve işletmeler iç turizm hareketi ile varlıklarını idame ettirebilmektedirler. Yarın başka bir yerleşim yerinden bu konuya devam edeceğim, selam ve sevgiler…