Sempati bu hayatın en büyük sırlarından biridir. 
Kötülüğün hakkından geldiği gibi iyiliğe de kuvvet verir.
Güzel olana mukavemet edenin mukavemetini kırar, en katı yüreklerde bile merhamet uyandırır ki bu haliyle insan doğasının en iyi huylu yönünü teşkil eder. 
Bu anlamda sempati, insan olmanın en büyük gerçeklerden biri ve sevginin temelidir.

“ Birbirinizi sevin ! “ sözünde dünyaya yeni bir çehre vermeye yetecek gerçek payı vardır.
Birbirinizi sevin...
12 havariden olan Aziz John yürüyemeyecek kadar ihtiyarlamıştı, güçlükle konuşabiliyordu.
Bir gün, arkadaşlarının kolları arasında çocukların bulunduğu bir yere götürülmüştü.
Başını kaldırıp “ birbirinizi sevin ! “ demiş ve aynı sözleri tekrar etmişti:
-“ Birbirinizi sevin ! “ ... 
-“ Bize söyleyecek başka bir şeyiniz yok mu ? “ diye sorulduğu zaman 
-“ Bunu tekrar tekrar söylüyorum, çünkü bunu yapacak olursanız başka şeye ihtiyacınız kalmaz “ diye cevap vermişti. 

Bu sözler her dönemde, her yerde ve herkes için rehberdir, gerçektir.
Sempati sevgi üzerine kurulmuştur.
Sempati; sevgi, muhabbet ve hayırseverlik yerine kullanılan başka bir kelimedir.

Başkasının ruh haletine büründüğümüz, kendi kişiliğimizden ayrılıp başka bir şahsiyet olduğumuz zamanlar vardır. Ona sempati duyar, yardım ederiz. Onu sıkıntıdan kurtarırız.
Zaten sempati olmayan yerde sevgi olamaz, dostluk da olamaz. Sevgi ve dostluk kavramları, veren için bol bir mutluluk kaynağı olduğu kadar, alanın kalbinde iyi hislerin uyanmasına da sebep olur. 

Hayat mücadelesinde yenmek zorunda kaldığımız güçlüklerden biri de budur.
Gerek bireyler arasında gerek toplum içerisinde olan ilişkilerde eksikliğini hissettiğimiz; eksikliğinden dolayı hem ilişkilerde hem de yapılamayan işlerde ortaya kaos çıkaran eksiklik:
“ Sempati ... “

Aksi hallerde birbirimizi tanımamız gerektiği kadar tanımıyor, birbirimize yardım etmemiz lazım geldiği kadar etmiyoruz. Egoizm çok derinlere kök salıyor. 
Para, zevk ve eğlence peşinde koştuğumuz zaman merhametsiz ve kayıtsız oluyoruz... 
Ve bilgisiz ... Ve kültürsüz ... Ve zevksiz ... 
Ve üretimsiz ... Ve cesaretsiz ... Ve tahammülsüz ... 
Ve şuursuz ... Ve aylak ... Ve cahil ... Ve hain ... 
Ve sayılamayacak kadar kötü hallere, kötü huylara bürünüyoruz. 

“ Zamanda derin, zeminde geniş “ diye bir ölçü vardır iyi anlamlı kavramlar için. 
Ne zaman ki toplum olarak böyle engin bir ölçü sahibi olduğumuzu hatırlayacağız, o zaman unutayazdığımız kavramlarımızı da hatırlayacağız.Ve ancak o zaman;
 
Riya, yerini samimiyete
Suratsızlık, yerini tebessüme
Mağruriyet, yerini mahviyete
Cimrilik, yerini cömertliğe,
Şikayet, yerini metanete
Gösteriş, yerini tevazuya
Şiddet, yerini sükunete
Zulüm, yerini hakkaniyete,
Mihnet, yerini rızaya
Taassub, yerini akla
Cehalet, yerini biliğe
Vahşet, yerini muhabbete
İkilik, yerini birliğe
Nankörlük, yerini vefaya
Ve her şey, yerini aşka. 

İnsanları gönül çoğaltıyor. Gönül evlatları onun için ayrı oluyor. 
Yol evladı diyorlar buna ki bel evladına yeğ imiş. 
Ve gönül evlatlarının çoğu onun için “yol arkadaşı” oluyor.

Ve ülkemizdeki yanlışlıklar sevgisizce eleştri fikrinden başlıyor. 
Yanlışlıklar; dost olmamaktan başlıyor, fikre dost olmamaktan… 

Kendisine dost olmayanlar, gayrıya dost olamazlarmış. 
Kendileri ile barışa varamayanlar, gayrı ile barışa varamazlarmış. 
Kaldı ki, hakikatte savaş yoktur, dünya dostluk üzere halk edilmiştir.

İnsana dost olmak, fikre dost olmak, coğrafyaya dost olmak, tarihe dost olmak, kendi vücuduna dost olmak, komşuya dost olmak gibi kademe kademe, ama toplam bir bütün içinde bütün dostluklar da söylenmeye mecburmuş. Bütün dostluklar söylenmeliymiş. Ve yaşanmalıymış…  Hani, gayrının attığı taşlar var ya, o taşlar yaralamamış da, musahibi Ali Baba'nın attığı gül yarelemişyi Pir Sultan'ı; yağmur gibi yağan taşa yanmamış da dostun attığı bir güle parelenmişti yüreği...

Ama yaşanmasa da gerçek sevgi, bulunmasa da gerçek dost, görülmese de artık sempati; 
yine Bedri Rahmi doğru söylemiş bir şair hassasiyetiyle: 

“Dünya, kiri ile pası ile sevmeye değer”. 
Kiri ile pası ile sevmeye değer bu dünyada…
Emperyalizmin tam da insafsızlığında…
30 Ağustos'ta, Dumlupınar'da…
Mustafa Kemal'in başkumandanlığında…
Topyekün, milletçe zaferle sonuçlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesi'ni andığımız 
Kutlu Zafer Bayramı’mızı da minnet, şükran ve sevgiyle kutlayalım.  

Değmez mi sevmeğe, kutlamaya?