Çelik Bilek’i benim yaşımdaki herkes tanır ve çizgi roman kahramanı olarak bilir.  Oysa tarihte de izdüşümü olan Teksas lakaplı bu dev beyaz adam, kırmızı urbalı İngilizlerin kanlı işgaline karşı, özgürlük ve bağımsızlık adına Yeni Dünya'yı avcılarıyla beraber savunurken, aynı dava için yola başlarını koymuş ve sonunda 50 milyonluk bir soykırıma uğramış olan Kızılderiler tarafından da çok sayılan, sevilen bir kahramandı.

Dünya’yı bölüp yönetme konusunda genetik birikimleri olan kırmızı urbalılar, bu mazlum kahramana kısaca asi derlerdi. O zaman vatan toprakları için verdiği büyük mücadeleyi, bize uzun uzun anlatılan rahmetli büyük amcam Tevfik Bin Ahmet’in Bursa’da Yunanlılara karşı verdiği çete savaşlarına benzetirdim çocukken ve çocukluk idolüm bu yüzden Teksas Çelik Bilek olmuştu, taa ki Denizler dalgalanmaya başlayana kadar… Denizler karaya vurduğunda aklıma gelmişti Teksas'ın akibeti, araştırmıştım... O da İngiliz ipiyle asılmıştı...

Sunay Akın’ın “ Kağıttan bir gemidir devrim, / Kimbilir kaç yunus görmüş, kaç deniz gezmiş… “ ironisinde, 2 mısrayla sayfalar dolusu anlatıldığı gibi, romantik 68’lilerden kıssadan hisse dersler alan biz 78’liler, Kaptan Swing’i ve Puik’i de sevgiyle anarız. O zaman Gamlı Baykuş'un poposunu ısıran Puik'in bugünkü arkadaşları, şimdi Amerikalıların kıçlarını yalıyorlar.

Ve başka çizgi filmler giriyor hergün hayatımıza… Film içinde filmler izliyoruz, senaryosu Yeni Dünya'da yazılmış... Bilek gücünün yerini biat gücünün, fikir gücünün yerini çakma iman gücünün,  akıl gücünün yerini boş tetikçilerin aldığı,  yaratıcı dimağın yerine de örümcekli ağın hükümdar olduğu devirleri yaşıyoruz.

Dünya’nın tabana çakılmasıdır bu. Gençlikte hayal ettiğimiz Dünya’yı bizim göremeyeceğimizin de kafamıza beton çivisiyle çakılmasıdır.  Ki betonlaşan şehirlerimizin timsali olan o çivilere karşı durdu büyük Kızılderili şefleri, sadece topraklarını değil, doğayı, yeşili, doğallığı korumak adına.
Büyük şef Seatle’ın, George Washington’un “ bize o son topraklarınızı da satın, artık savaş olmasın “ mektubuna,  benim,

Satalım satmasına da topraklarımızı,                                                                            
ırmaklar kızkardeşlerimizdir bizim,                                                                            
çiçekler çocuklarımız, yüz aklarımız,                                                                                
delikanlı fidanlar dayanaklarımız…

diye şiirleştirdiği cevabı verdiği yerdir, bugün betonun hüküm sürdüğü Manhattan, The New York… Aynı büyük şefe sormuşlardı ölümünden önce,  “ onca ruhla savaş verdiniz, niçin beyazlara karşı kaybettiniz? “ diye…

“All chief, no indian“ diye cevap vermişti. “Herkes şef, Kızılderili yok...“

Bugün, zalime karşı mücadele veren bütün şeflerin anlaması gereken budur. 

Satalım satmasına da topraklarımızı,                   
Ya demir atlar kara dumanlarla kükrerlerse,                                                            
Vurursa demir çubuklar buffolalarımızı                                                                            
Çocuklar, yavru ceylanlar ürkerlerse...