Haberli olmak, haberdar olmak, farkında olmak, kısacası farkındalık…

Yakın çevremizde, yaşadığımız kentte, ülkede ve sonuçta dünyada, süregelen yaşam boyunca nice olaylar gelip geçiyor. Kimileri ardı sıra yinelenip duruyor, kimileri de ilk defa ortaya çıkıyor.

Bunların ne kadarından haberli olabiliyoruz, ne kadarını görebiliyoruz. Bakmakla görmeyi bir tutmamalı. Gözümüz önünde gelişen olaya bakarız da ne olup bittiğini göremeyiz, anlayamayız. Görsek bile bunun sonucunda neler olabileceğini, işin nereye varacağını düşünemeyiz.

Bırakın yaşadığımız kentteki değişimleri, her gün gelip geçtiği yerdeki yenilikleri bile fark edemeyenlerimiz vardır. İlgilenmemek, bilgilenmemek insana bir şey kazandırmaz. Aksine kaybettirir. Yaşadığımız ortamdan kopuk yaşamakla, yaşamamak arasında bir fark yoktur.

Tek başımıza yaşamıyoruz. Uymak zorunda olduğumuz kurallar ve yasalar var. Taşıdığımız sorumluluklar var. Bunların ne kadarını biliyor ve ne kadarına uyuyoruz. Bizi birilerinin yönettiğinden, bizim adımıza bazı kararlar aldığından haberdar mıyız?

Çağımız iletişim çağı. Dünyanın bir ucunda yaşanan bir olay, söylenen bir söz anında çeşitli yayın organlarıyla her yana ulaştırılıyor. Bunları duymamak, görmemek ve bilmemek için toplumdan, yaşamdan uzak olmak gerek. Hem toplumla, hem yaşamla barışık olmak ve aktif görevler üstlenebilmek için farkındalık önem taşır. Haberli olmak, haberdar olmak özellikle sağlıklı ve doğru bilgilenmek yurttaşlık görevidir.

Bütün bunların öncesinde insan kendinin farkında olmalıdır. Şu anda ne yaşıyorum sorusunu hep sormalı. Düşüncelerini, duygularını, bedenini gözlemlemeli. Yaptığı her hareketin, söylediği her sözün bir sonucu olacağını bilmeli.

Direksiyon başındaki sürücünün dikkatsizlik nedeniyle yaptığı hatalı bir hareket, bir anda felakete dönüşebilir. Birçok kişinin sorumluluğunu yüklenmiş görevliler, yaptıkları işin ne kadar riskli olduğunun farkında olarak ciddiyeti elden bırakmadan hareket etmeli.

Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Uyarısını alan kuşkusuz ne söylediğinin farkında değildir. Yersiz ve gereksiz, düşünmeden bir tek kelime bile karşı tarafta olumsuz etkiler yaratabilir. Her ne kadar iyi niyetli bile olsa yanlış algılamalara neden olabilecek ifadelerden sakınmalı.

Farkındalığın bir başka yönü fark edilmektir. Öyleleri vardır ki etliye, sütlüye karışmaz. Kendi kabuğunda, bir köşeye sığınmıştır. Kimseye görünmez. Haliyle fark edilmeyen bu kişilerin ne kendine, ne de başkalarına bir yararı vardır.

Birde fark edilmek için devamlı aktif halde olan, kendini gösterebilmek için hep ön plana çıkma gayreti içinde olanlar vardır. Bunları da ikiye ayırmak ve iyi değerlendirmek önemlidir. Sırf gösteriş için bir şeyler yapanları pek önemsememelidir. Başarıları ile, yararlı hizmetleriyle fark yaratanlar daima takdir edilir ve örnek gösterilir. Birinci gruptakiler bazı çıkarlar peşinde de olabilir ama diğerlerinin herhangi bir beklentileri yoktur.

İyiyi ve kötüyü fark etmek, yaşamı farkındalık içinde yürütmek. Olumlu çalışmalarla, hoş görüntülerle fark edilmek çok da zor olmasa gerek. Yeter ki iyi niyet ve bunu anlayıp, takdir eden bir çevre olsun.