Felsefe bir köşe yazısının dar çerçevesine sığmayacak kadar geniş kapsamlı bir konu. Bu yazı, genel anlamda, başlıca bölüm başlıklarına bir göz atmaktan öte geçemeyecek.

Felsefeyi tek cümlede tanımlamak gerekirse “düşünce sanatıdır” denebilir. Ancak şunu da bilmekte yarar vardır. Felsefi düşünüş sıradan bir düşünce değildir. Tamamen farklıdır.

Önceden edinilen bilgiler üzerinde gelişe bir düşünce biçimi olması en önemli özelliğidir. Bir kariyer sahibi olmadan felsefeci olunamaz. Felsefecinin önce ya fizikçi, ya kimyacı, ya mühendis veya matematikçi, toplumbilimci, hukukçu gibi belli bir konuda eğitim almış olması gerekir. 

Örnek vermez gerekirse, Fizik profesörü olan Erdal İnönü aynı zamanda felsefeciydi. Batıdaki ün yapmış felsefecilere bakacak olursak: İngiliz filozof BACON jül 

Sezar takviminin yanlışlığını fark eden ilk bilgindir. Aynı zamanda optik alanında, ışığın kanunlarıyla kırılma olaylarını bulmuştur.

Fransız filozof AUGU STE COMTE ve DESCARTES matematikçi, Alman filozof KANT mantık ve metafizik profesörü, İngiliz filozof LOCKE Oxford üniversitesinde fizik kimya ve felsefe okudu. Alman filozof KARL MARX iktisatçı, Fransız MONTAIGNE hukukçu idi.

İnsan, felsefi düşüncenin temelini oluşturan yöntemleriyle hemen hemen her konuda akıl yürütme olanağı bulur. Olaylara ve konulara eleştirel bakış açısıyla yaklaşması, düşünce yelpazesini genişletir.

Çalışma alanı varlık, gerçek, adalet, doğruluk, güzellik gibi konular ve araçları bilgi ile akıldır. Kazandırdıkları ise insan davranışlarını desteklemek ve yönlendirmektir. Dünyayı ve yaşamı görmeyi anlamayı sağlar. Yorumlama biçimiyle de bir dünya görüşü ve sistemi ortaya çıkar.

İ.Ö 335 – 264 yılları arası yaşamış Yunan filozof ZENON, felsefeyi yumurtaya benzetir. Öyle bir yumurta ki, kabuğu mantık, saflık, ahlak ve fizikten oluşmuştur.
Varlıkların özellikle insanın evrendeki rolü, tanrı, tarih ve metafizik(Fizikötesi) olaylar hakkındaki görüşlerin tümü felsefenin ilgi alanına girer.

Felsefe tarihine baktığımızda İLK ÇAĞ FELSEFESİ ile başlar ORTÇAĞ ve RÖNESANS  FELSEFELERİYLE gelişir. Sonra yüzyıllara göre 17.yy 18.yy gibi devam eder.
Felsefi düşüncenin doğuşu M.Ö VI. Yy da ilk yunan filozofları ile olur. Sokrat, Platon, Aristo insan felsefesinin, Thales, Pyhsogoras doğa felsefesinin Epikür, Stoa ahlaki dönemin atası ve öncüleridir.

Aşağıdaki söylence ise felsefeyi Nuh Tufanına kadar götürür. Bilindiği üzere Nuh kırk yılda büyüttüğü çınar ağacından bir gemi yapar. Her canlıdan birer çift alarak gemisini ve içindekileri Tufandan sağ salim kurtarır. Güvertede yorgun ve dalgın bir dişi ile erkek görür. Onları niçin ve ne zaman gemiye aldığını hatırlayamaz. Yanlarına yaklaştığında onlardan birinin akıl, diğerinin de mana olduğunu anlar. Biraz daha dikkatli baktığında Mananın kabaran eteklerinin altında kıpırdayan biri olduğunun farkına varır. Gözleri yumuk yumuk muşıl mışıl uyuyan bebeği kucağına alır adını FELSEFE koyar.

Geçmişin büyük felaketlerinden gelip geleceğin umutlarına yol alan bu gemide ilk dünyaya gelen bebek felsefe olur. Yazının başında felsefenin esasında bilgi ve düşünce olduğunu söylemiştik. Bu söylencede felsefenin anası olan manaya bilginin, babası aklı da düşüncenin karşılığı olarak algılayabiliriz.

Aslına bakılırsa insan, evren içinde kendi varlığını merak etmesiyle nereden gelip nereye gittiğini sorgulamaya başlamasıyla felsefe doğmuştur. Çünkü onu düşünceyle tanıştırmıştır.