Saygıdeğer okurlarım;
Bu hafta sizlerle birçok kişinin bilmediği Termal suyumuzun özelliklerini su yüzüne çıkartıp, suyumuzun dünyaca meşhur olduğunu, tesislerimizde bulunan reklam panolarımızda mevcut iken, bu konuda araştırmayı daha doğrusu okumayı pek sevmediğimizden, Roma’da yapılan şifalı sular şampiyonasında altın madalya ile taçlandırılması birçok kişiyi inanın pek ilgilendirmez.
Kaplıcalarımızın ünü tüm dünyaya yayılmış iken, bizler şifalı sularımızı banyo hüviyetinden neredeyse çıkartıp hamam yaptık. Renkli renkli keselerimizle gelip kirlerimizi çıkartmayı sağlayan bir vasıta olarak görüyoruz son senelerde ne yazık ki.
Halbuki yarım asır önceki tesislerimizi hatırlarsak ne çok hayal kırıklığı ile baş başa olduğumuzun tespiti ve mirası ne hazindir ki hiçbir kimsenin umurunda olmadığı kanaatindeyim. 
Örnek vermek gerekirse, yıkılmadan kralları, kraliçeleri ağırlayan dillere destan Termal Otelimiz, güney otellerimiz, birinci blok ikinci blok, Büyük Otel, Çınar Otel, Taş Otel, Küçük Otel, iki kaplıca, iki hamam, bir kapalı havuz, yaz ve kış 37 derece temiz suyu ile bir çık havuz, 4 otel banyosu, iki fizik tedavi cihazı ve ekibi, iki pavyon, iki çocuk bahçesi, üç lokanta, dört büfe, üç sera vb.
Balkanların adından ve mimarisinden sıkça bahse konu sinema, üç kardeşler piknik alanı gibi birçok işletmenin varlığı söz konusu iken şimdi ise yüzde 80 fire vermiş dünyaca meşhur Yalova Kaplıcaları ile karşı karşıyayız.
Birçok hastalığa iyi gelen bu şifalı sularımızın, arzu edilen kulaktan dolma tedavi metodu ile gelenler olsa da, tedavinin zamanlamasını ve biçimini bilmediklerinden hiçbir fayda görmeden geldikleri gibi gidiyorlar.
Aslında bu inanılmaz Termal suyumuzun kaynakla 66 derece ile tabana yayılması sonrasında kükürt, kalsiyum, silis, manganez, biraz iyot, krezon, orgon gibi az bulunur gazlar içeren radyo aktiviteli sulardır. 
Bu sular hem banyo hem içme hem koklama yolu ile özellikle romatizma, sinir, sürmenaj, safra kesesi, çocuk felci, göz ve iltihaplı kadın hastalıklarından başka cilt, sindirim organları, diyabet gibi çeşitli hastalıklara da çok iyi gelmektedir.
Ancak birçok hastalığa iyi gelen bu şifalı sularımızın belirttiğim gibi tedavi amaçlı olabilmesi bilimsel metotlarla olur. Banyo yaparak tedavi görmesi, suyun içinde bir müddet kalarak netice alınmaz. İçerek tedavide birkaç bardak tüketimiyle tedavi sağlanmaz. Göz hastalıklarında el yordamı ile göze sürülen suyun da faydası olmaz. Ayakta oluşan kaşıntı ve mantar hastalıklarına da şifalı suyla banyo yapmakta pek fazla işe yaramaz. Koklama ve buhar banyosu ile boğmaca, astım ve ciğerlerdeki iltihabı giderme, şiddetli öksürük tedavisi de bilmeden hiçbir şey fayda sağlamaz.
Yıllar evvel görev yaptığım Yalova Kaplıcalarımıza brifing vermeye gelen termal suları ile tedavi şekli ve zaman mefhumu gibi bilgiler sayesinde, kıymetli hocalarımızdan aldığımız tedavi metotlarını yıllarca biz görevlilerde hastalarımıza ilettik. Bu sayede gelenlerin çoğu yıkanmaya değil tedavi amaçlı geldiklerinden netice alır, huzurla dönerlerdi.
Bir başka yazımda tedavi şekli ve zamanı ile ilgili siz sayın okurlarımla tekrar birlikte olacağım. Sizi daha fazla sıkmadan Atamızın ilk geldiği ve kurşunlu banyosuna girip 1 saat banyo yaptıktan sonrasını örnek olur düşüncesi ile sizlerle o dönemin Yalova Kaplıcaları müsteciri büyükbabam Tevfik Çavuş tarafından kaleme almış, hatırasını da sizlere fayda sağlar ümidi ile yazıma devam ediyorum.
Atamız 1 saat civarında banyo aldıktan sonra giyinmeye yönelmesini önleyen büyükbabam Tevfik Çavuş, aynen şu bilgileri iletmiş, “Atam yanlış yapıyorsunuz, suda ne kadar kaldıysanız dışarıda da bir o kadar saat istirahat etmenizde fayda var, yoksa bu şifalı suyun hiçbir faydasını göremezsiniz” deyince, hiç böyle üslupla karşılaşmayan Atamız dahi 1 saat teri kuruyana kadar giyinmemiş. Kıssadan hisse.
Saygılarımla.