Musıkinin , ruhun gıdası olduğuna kalben inanan Atatürk, musıkimize ve sanatçıya verdiği önemi her fırsatta göstermiştir , onun, Riyaseti Cumhur İncesaz Fasıl Heyeti şefi Hafız Yaşar bey ve arkadaşları ile yaşadığı küçük bir hatırayı nakletmek istiyorum. Yine musıki ile dolu geçen bir gecenin ilerleyen saatlerinde şarkıları icra eden fasıl heyetini takdir dolu sözlerle överken fasıl heyeti şefi Hafız Yaşar beyi yanına çağırır ve Maarif Vekili Necati beye ; ‘’ Hafızımızın musıkimize vermiş olduğu emek ve hizmetlerine mükafeten hars bütçeden şimdilik altı yüz lira vermenizi uygun görüyorum ‘’ der. Necati bey ayağa kalkarak ‘’ Emredersiniz’’ deyince Atatürk gülümseyerek ‘’ Yaz yaz defterine yaz, unutma , göreyim ‘’ diye latife eder. Ama yazdığını da gözüyle takip eder ve ardından yemeğe geçilir, yemek sonrası Atatürk hafız Yaşar beye dönerek sevecen bir tavırla ‘’ Yaşar bey! … Abdülhak Hamid’in Makberi’ni okusak … Hani şu, her yer karanlık ‘’ Aynı zamanda emretti ve salondaki ışıkların biri hariç hepsini söndürtür . O loş ve sessizlik içindeki salonda Ata’nın mırıldanarak iştiraki ile şarkıya başlanır… ‘’ Her yer karanlık ,pür nur o mevki Mağrip mi yoksa makber mi Yarab ? Makber Abdülhâk Hamit’in ilk eşinin ölümünün ardından yazdığı mersiye tarzındaki şiirinin adıdır. Bu şarkının sözleri ise yine Abdülhâk Hamit’in yazdığı bir oyundan alıntıdır. Abdülhâk Hamit, verem olan ilk eşi Fatma Hanımın Bombay’da görevliyken hastalığının artması üzerine İstanbul’a dönmek üzere yola çıkar; ama eşi kurtulamaz ve Beyrut’ta ölür, eşini orada toprağa veren şair yasa boğulur. Altı ay boyunca karanlık bir bodrum katında yaşar, altı ay sonra o bodrum katından çıktığında Gülhane Parkı’na gidip ahaliye “Makber” şiirini okur… Şiiri dinleyenler lâl olur, gözyaşlarına boğulur Her yer karanlık pür nûr o mevki mağrip mi yoksa makber mi ya Râb Ya habgâh-ı dilber mi ya Râb Rüya değil bu, ayniyle vâki Kabri çiçekten bir türbe olmuş Dönmüş o türbe bir hacle-gâhe Bir hacle-gâhe dönmüşse türben Aç koynunu aç mâşukanım ben Şarkının hikayesi hazin bir öykü içeriyor, şu şarkıyı her dinlediğimizde kalbimizin derinliklerinde adeta kayboluruz. İşte bu duygularla o gece Atatürk’ün huzurunda tamamlanır ve konuklarla beraber fasıl heyeti müsaade alarak Çankaya’dan ayrılırlar. Hafız Yaşar bey sabah on buçuk gibi Maarif Vekaletine gider , Vekil Necati bey kapıda karşılar ve hemen sorar ; ‘’neden geç kaldınız Yaşar bey ‘’ diye, ‘’Ne bileyim efendim sizin bu kadar erken gelebileceğinizi tahmin etmemiştim ‘’ der Hafız Yaşar bey. Gece sabaha karşı gün ışırken tamamlandığından Hafız Yaşar bey Necati beyin Maarif Vekaletine erken gelemeyeceğini düşünmüştür. Osmanlı bankasına yazılmış 600 liralik çek Hafız Yaşar beye teslim edilir ve Yaşar bey bankadan parayı da alıp kışlaya dönünce, almış olduğu 600 lirayı arkadaşları arasında taksim eder. Ertesi akşam ,Çankayay’ya çıktığı zaman Atatürk’ün ilk sözü ‘’ Necati beyden parayı aldın mı ? ‘’ olur. ‘’ Evet aldım paşam sağ olun teşekkür ederim’’ diyerek karşılık veren Yaşar beye , Atatürk gülerek ‘’eh o zaman bu akşam daha neşeli söyleriz şarkıları ‘’diye takılır. ‘’Paşam yalnız ben değil, bütün ekip arkadaşlarımız ile neşeliyiz parayı aramızda bölüştük ‘’der, Atatürk’te sırtını okşayarak ‘’ Aferim Hafızım ,Bravo sana … diyerek takdirlerini iletir ve ekler; ‘’Sizin için daha başka şeylerde düşünüyorum ‘’der.

Bu konuşmadan kısa bir süre sonra Hafız Yaşar Bey Binbaşılığa terfi eder maaşı arttırılır ve 1931 yılında yorgunluk ve rahatsızlığından ötürü kendi isteğiyle emekliye ayrılır. Emekli maaşının eski kanuna göre az olduğunu gören Atatürk İş Bankasından her ay maaşına ilaveten 100 lira bağlatır . Atatürk’ün yaşamı boyunca sanata ve sanatçıya verdiği değer takdire şayandır.Ülkenin kaderinin konuşulduğu ve çok önemli kararların alındığı pek çok ortamlarda bile müzik insanlarını hep yanında baş köşede tutmuştur.