Tüketim tüm canlıların doğasında var olan bir kavram. Bitkilerden başlarsak, yaşamlarını sürdürmek ve meyve vermek için öncelikle suya gereksinimleri var. Ayrıca topraktaki pek çok mineralle de beslenirler. Yetmediği anda doğal ve suni gübre takviyesi yapılır.

Hayvanların et oburları et, ot oburları ise bitki tüketirler. Yabanileri avlanarak, insanların besledikleri de kendilerine verilenle tüketiciler kervanına katılırlar.

İnsan sadece beslenmekle kalmaz, güvenli ve konforlu bir yaşam için akla gelebilecek her türlü kaynağı kullanır. Dünyadaki en büyük tüketici insandır. Denebilir ki, üretiyor ve tüketiyor. Kime ne? Ne çare iş o kadar basit değil. İnsan tükettiklerini üretirken, onları yoktan var etmiyor. Başka şeyleri tüketerek kullanılır hale getiriyor. Onlarda ne yazık ki doğal kaynaklar.

Küresel iklim değişikliği son zamanlarda çokça konuşulan bir konu. Bu nedenle ortaya çıkan olağandışı hava koşulları tarım alanlarının zarar görmesine, verim düşüşlerine yol açıyor. Diğer yandan hızla artan insan nüfusu daha çok enerji, gıda ve su kaynakları istiyor. Dünya nüfusu 1998 de 6 milyar iken, bugün 7,3 milyarı aştığı, 2050 de ise 9 milyara ulaşacağı tahmin ediliyor.

Sonuçta tüketicilerin sayısı artarken, tüketilen doğal kaynaklar aksine azalıyor. Üreticiler, kar marjlarını yükseltmek için reklamlarla toplumu aşırı tüketime yönlendiriyor. Yarınlarımızı, çocuklarımızı düşünüyorsak, yapabileceğimiz tek şey var; Tasarruf. Kullanıp attığımız her doğal kaynakta çocuklarımızın da hakkı var.

Elinizde tuttuğunuz şu gazete kağıdının hammaddesi selüloz, çoğunlukla ağaçlardan elde ediliyor. Yapım aşamasında da aşırı miktarda su kullanılıyor. Gereksiz yere, kullandıktan sonra buruşturup attığımız kağıtla neleri yok ettiğimizi düşünüyor muyuz? Plastik için de aynı şeyleri söyleyebiliriz.

İşin ciddiyetini fark eden çevreci kuruluşlar “geri dönüşüm” adı altında bir girişimde bulundular. Kağıt, plastik, cam ve metal gibi ambalaj malzemeleri, kullanıldıktan sonra atılmayıp geri kazanılabiliyor. Bu konuda yerel yönetimlerle yürütülen projeler var. Toplanan malzemeler geri kazanım tesislerinde değerlendiriliyor.

Enerji günlük normal yaşamın, sanayinin, üretim yapılan her tesisin olmazsa olmazı. Artan dünya nüfusuna bağlı hızlı kentleşmeye ve sanayileşmeye enerji yetişmiyor. Petrol, doğalgaz, kömür gibi fosil yakıtlar milyonlarca yıl sonucu oluşmuş doğal enerji kaynakları. Kullandıklarımızın yerinde yenisini bulma şansımız yok.

Elektrik enerjisi kullanım kolaylığı ve her tür uygulamaya açık olması nedeniyle en çok tercih edilen enerji türü. Termik santrallarda doğalgaz ve kömür yakılarak elektrik enerjisine dönüştürülüyor. Güneş, rüzgar, dalga gibi yenilenebilir kaynaklardan sağlanan elektrik enerjisi henüz çok yaygınlaşmış değil. Geriye kalıyor Hidroelektrik ve Nükleer Santrallar.

Taşıdıkları riskler nedeniyle dünya üzerindeki sayıları artmayan, var olanların kapatılmasının da çok kolay olmadığı nükleer santrallarla daha yeni tanışıyoruz. Ancak tartışmalar ve aleyhteki gösteriler henüz sonlanmış değil.

Küçük akarsular üzerine plansız ve programsız, rastgele kurulan hidroelektrik santraller (HES)doğal dengeyi bozduğu ve yapım aşamasında büyük bir alandaki bitki örtüsünü yok ettiği için çevresinde yaşayanların tepkisiyle karşılaşılıyor.

Bu kısır döngü içinde enerji üzerindeki tasarrufun önemi bir kez daha öne çıkıyor. Toplumun bilinçlendirilmesi, özellikle okullarda saçma sapan haftalar yerine bu konunun işlenmesinde yarar var.

Elektrik faturalarının yüksekliğinden şikayetçiyiz. Evet, enerji bedeli dışında bir o kadar alınan ücretler var. Ama evimizde gereksiz yere yanan bir ampulü kapatmıyoruz. Resmi Kurumlarda, işyerlerinde, evlerde aşırı bir klima kullanımı var. Dışarısı ile iç mekan arasında en fazla sekiz-on derece farkın olması lazım. İçeri giriyorsunuz adeta üşüyorsunuz, dışarı çıkınca fırına girmiş gibi oluyorsunuz. Sağlık yönünden çok sakıncalı olan bu durumun, enerji tüketimini ne kadar arttırdığını düşünmüyoruz.

Devasa ışıklı reklam panoları ve tabelaları var. Hem de estetikten uzak. Eczanenin reklama ihtiyacı mı var? Zaten onların standart ışıklı “E” harfi olan küçük panoları var. Bina boyunca uzanan ışıklı adı ile birlikte eczane yazısı. Vitrini ve içerisi ışıl ışıl. Yalova’da bunun  örnekleri çok.

Sadece enerji değil, her konuda tasarrufa yönelmemiz kaçınılmaz noktaya gelmiş durumda. Zengin olmak, aşırı tüketimi haklı yapmıyor. Başkalarını ve bizden sonra gelen nesilleri düşünerek, sınırlı doğal kaynakları  ölçülü ve bilinçli kullanmak zorundayız.