18 Mart, 1915 yılında kazanılan Çanakkale Deniz Zaferi'nin yıldönümü ve Şehitleri Anma Günü'dür. O gün, Çanakkale'de, İngiliz ve Fransız donanmasına karşı büyük bir zafer kazanmıştık.

Birinci Dünya Savaşı’nın en mutsuz günleriydi... İtilaf Devletleri, Çanakkale Boğazı’ndan geçerek İstanbul’u ele geçirmek ve savaşın gidişatını lehlerine çevirmek istiyorlardı. Bu sebeple de donanmalarının büyük bir kısmını Çanakkale Boğazı dışında toplamışlardı.

Önce, sadece gemilerini boğazlardan geçirmeyi düşündüler. 18 Mart 1915 günü yaptıkları deniz geçiş harekâtı başarılı olamadı.

Bu sefer, kıyıya çıkaracakları birliklerle Gelibolu Yarımadası’nı ele geçirmeyi müteakiben donanmanın boğazdan geçmesini planladılar. 25 Nisan 1915 günü başlayan bu harekât da başarıya ulaşamadı. Çatışma siper muharebelerine döndü.

Nihayet, 8/9 Ocak 1916 gecesi, son askerlerini de gizlice çekerek Çanakkale Boğazı’ ndan uzaklaştılar.

Gelibolu Yarımadası’na ayak bastığınızda, gökleri, denizleri ve tepeler kaplayan görkemli bir sesin, ruhunuzu kapladığını ve tüm benliğinizi doldurduğunu hissedersiniz. Kurmay Yarbay Mustafa Kemal’in sesidir bu:

“ Size ben taarruz etmeyi emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde, yerimize yeni kuvvetler ve yeni kumandanlar gelebilir. Bize verilen bu namus görevini yerine getirmek için bir adım geri gitmek yoktur."

İşte Çanakkale Zaferi budur. Zaferi yaratan inanç da, bu görkemli emirlerin her geçen gün daha yücelen anlamında sembolleşmiş, sonsuzlaşmıştır.

18 Mart günleri yapılan anma törenleri, sadece 18 Mart Deniz Zaferi değil, tüm Çanakkale Muharebeleri sonunda elde edilen zafer adınadır.

Çanakkale’de ve bu toprakların vatan olması için görevlendirildikleri her yerde, can vermekten kaçınmayanları, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere,  saygı ve rahmetle anıyorum. Ruhları şad olsun.

Bu büyük zaferin anısına tarih sayfalarını biraz çevirmekte yarar olduğunu düşünüyorum.

Hemen hemen her sene, 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi ve Şehitler Günü münasebetiyle yapılan bazı etkinlikler, sanki bir nevi dinsel törene dönüşüyor. Yapılan konuşmalarda, Müslüman dünyasının Hıristiyan dünyasına olan üstünlüğünden söz ediliyor.

Oysa 1915 Çanakkale Muharebeleri, dinsel anlamda bir çatışma alanı değildir. Zira Osmanlı Ordusu sadece Müslümanlardan, İtilâf Devletleri birlikleri de, sadece Hristiyanlardan oluşmuyordu.

İtilâf askerleri içinde Müslüman (Örneğin Hintli ) ve Yahudiler olduğu gibi, Osmanlı ordusunda da (görevli Almanlar dışında) Hristiyanlar ve Yahudiler vardı.

Tarihi bir gerçektir: Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan Müslümanların tamamının vatansever olduğu söylenemeyeceği gibi; Osmanlı Devleti’nin sınırları içinde yaşayan gayrimüslimlerin tamamının hain olduğu da asla söylenemez. Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Süryaniler içinden, çoğunluk Müslüman Türk kadar vatanına bağlı, hatta bu topraklar için seve seve can veren pek çok insan çıkmıştır, çıkmaktadır.

Osmanlı Teşkilâtı Mahsusa’ nın başında bulunan Eşref Kuşçubaşı der ki:

“Şu gerçeği tarih önünde tekrarlamak isterim: Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları içinde yaşayan bütün Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler asla hain değillerdir. Aralarında öz ve halis Türk kadar bu topraklara bağlı, hatta bu topraklar için seve seve ölecek insanlar çıkmıştır. En nazik ve buhranlı günlerde, birçok Ermeni ve Rum vatandaşımızdan en vatanperver Türkleri gıpta ettirecek yakınlık görmüşüzdür. Bu ahlâk sahibi insanlar, bizlerle birlikte gülmüş, beraber ağlamışlardır.”

Çanakkale’de, Osmanlı 5’inci Ordusu’nda görev yapan gayrimüslim vatandaşları yok kabul etmek, onlara saygısızlık olmaz mı?

Çanakkale’de toprak olmuş, vücutlarını orada yapılmış anıta malzeme diye hibe etmiş şehitlerimizin yattığı mezarlıkları gezerken gözümüze Dimitri, Yorgo, Artin, Panayot gibi isimler takılabilir. Mezarlıkların tamamında olduğu gibi, bunların doğum yer ve yılları farklı olsa da, ölüm tarihleri hep aynıdır: 1915…

“…Şehitlerimizin aziz hatıraları için ayağa kalkmanızı rica ederim. Binbaşı Abdurrahman Efendi, Mükellef Yüzbaşı Abdürrezak Efendi, Tabip Aron Efendi, Yüzbaşı Avram Efendi, Mükellef Yüzbaşı Anastas Efendi…”

Birinci Dünya Savaşı’nın dağdağalı günlerinde, Şişli’deki Fransız La Paix  Hastanesi’nde, uzayıp giden bu listeyi okuyan kişi, Prof. Dr. Mahzar Osman…

215 kişinin adının yazılı olduğu şehitler listesinde 75 gayrimüslim tabibin adı geçiyor. Bu 75 tabibin 18’i Yahudi, 32’si Ermeni, 25’i ise Rum ve diğer Hıristiyanlar…

Çanakkale Muharebeleri’ nde, Osmanlı Ordusu saflarında hayatlarını kaybedenlerden kimlikleri tespit edilebilen 105 gayrimüslim, vatan evlâdı var.

Bunlar arasında: Hristo oğlu Andon (Tekirdağ), Kostantin oğlu Aristo (Çanakkale), Paskal oğlu Apostol (Edirne), Tefekçiyan oğlu Arakil, Salamon oğlu Aram, Dimitri oğlu Arkir, Avanis oğlu Agop, Panayot oğlu Andon (Balıkesir), Yorgi oğlu Andon (İstanbul) hemen göze çarpan isimler…

Süryaniler’in tarih boyunca Mardin ili ve çevresinde yaşadıklarını biliyoruz. Birinci Dünya Savaşı başlangıcında, Mardin Midyat’ın Alagöz Köyü’nden 19 kişi askere alınmış. Savaş sonunda, bunlardan sadece 3’ü dönebilmiş. 16 kişi, cephede kendilerine verilen görevleri yaparken, vatan uğruna can vermişler.

Bir başka örnek… Rum asıllı Yüzbaşı Sokrat İncesu, Çanakkale ve Süveyş Muharebeleri’ ne katılmış. Başarılarından dolayı madalya ile ödüllendirilmiş. Sokrat İncesu, savaşın bütün dramlarına tanık olmuş. Kirte’ de yaralanmış. Yüzbaşı Sokrat, 1964 yılında, “Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale- Arıburnu Hatıralarım” isimli kitabını yayınlamış. Diyor ki: "…Çanakkale, Gelibolu, Kanlısırt, Arıburnu, Kirte, Seddülbahir ve Birinci Dünya Savaşı’na sahne olan Çanakkale harp sahalarını gezmek ve binlerce isimsiz vatan şehidinin yattığı bu mübarek toprakları ziyaret ederek ruhlarına bir Fatiha okumak her Türk’ün bir vecibesi ve yurt vazifesi olmalıdır.”

“1915 Çanakkale Muharebeleri, dinsel anlamda bir çatışma alanı değildir” demekle ne demek istediğim herhalde şimdi daha iyi anlaşılmıştır.

Bu vatan için can veren/ can vermekten kaçınmayan tüm şehit ve gazilerimizi başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bir kere daha saygı ve minnetle anıyorum. Nur içinde yatsınlar, mekânları cennet olsun.

Ne Mutlu Türk’ üm Diyene ve sözünden dönmeyene!