Hoca Nasreddin kentte ki yoksullara dağıtılmak üzere bağış toplamaya çıkmış. Varlıklı bir adamın konağı yolunun üzerindeymiş. Kapıyı çalmış. Uşak açmış.

Uşağa “Nasreddin Hocanın geldiğini, başkalarına yardım için para topladığını söyle” demiş. İçeri gidip birkaç dakika sonra gelen uşak “Efendim evde değil” demiş.

Bunun üzerine bilge adam “ Bu hayır işine katkı sağlamayacaksa kendi bileceği bir şey. Yalnız daha sonraki gidişlerinde yüzünün görüntüsünü pencerenin önünde unutmasın, beraberinde götürsün. Yoksa başkaları yalan söylediğine hükmederler” demiş.

Görünen söylenenden daima daha gerçektir. Başkaları için bu böyledir de görüntü sahibine göre olmayabilir. Kişi görünüşte vardır ama özü, aklı o görüntünün içinde değildir. Bir başka hayal dünyasında başkalarıyla birliktedir.

Ünlü İtalyan ressam ve heykeltraş Michelangelo’nun Davut heykeli 1501 yılında yapımına başlanmış ve 1504 de tamamlanmıştır. Başyapıt olarak kabul edilmektedir. Eser Davut’u Golyat’a saldırmaya karar verdiği anı simgelemektedir.

Ona bu olağanüstü eseri ve diğerlerini nasıl yaptığını sormuşlar.

“Çok basit” demiş. “O mermer bloğun içinde zaten Davut vardı. Benim görevim onu dışarı çıkarmaktı” Demek ki Michelangelo mermer kütlesine baktığında içinde duran heykeli görüyor. Sonrasında yaptığı heykeli çevreleyen fazlalıkları kırıp atmak.  İşte önemli olan görünmeyeni görmek.

Görünmeyeni görünene çevirenler arasında ressamlar ve fotoğraf sanatçıları da vardır. Ressam bizim farkına varmadığımız ayrıntıları tuvaline öylesine ustalıkla işler ki görmemizi sağlar. Fotoğraf sanatçısı, görmeden geçtiğimiz yüzlerdeki acıyı, hüznü, korkuyu, neşe ve sevinci objektifi aracılığı ile yakalar ve kartpostallara yansıtır.

Ya biz baktığımızda ne görürüz veya ne görmek isteriz? Örneğin bir başkasında mutlaka bir kusur ararız. Kötü taraflarını ararız. Çünkü bizden daha iyi olmasını istemeyiz. Bizi incitecek ufak bir hareketle karşılaşsak asla affetmez bilakis karşımızdakini en ağır sözlerle yaralamaya çalışırız. Üstelik kendimizi çok önemli sanırız.

Oysa dostlarımıza baktığımızda kendimizi görmeye çalışsak bu bencil bir hareket sayılmamalıdır. Ayrıca onları yargılarken şunu da unutmamalı, aslında sanık sandalyesinde kimin olduğudur. Ki o kendimizdir.