Yüzyılın Röportajı 100 yaşındaki Emekli Öğretmen Abdurrahman Gezer Yaşadığı 100 yılı anlattı.

HALK EĞİTİM MERKEZİ MÜDÜRÜ OLUYORUM

Cumhuriyet öğretmeni Abdurrahman Gezer’in  isteği üzerine 1965 yılında Yalova Merkezde Öğretmen Yusuf Ziya İlkokulu’na tayini çıktı.  Abdurrahman Gezer’i artık Yalova şehir hayatında görüyoruz. Yine kendi özet anlatımıyla şehirde neler yaptığını öğrenelim.

“Karamürsel Caddesinde (Şimdiki ismi İstanbul Caddesi) Dereköylü Hafız Kerim’in evini 200 liraya kiraladım. Evi taşıdık. Maaşım 500 lira idi.  Kirayı ödedikten sonra bana 300 lira kalıyordu. Çocuklarım 3 tane olmuştu. 300 lira ile geçinmemiz çok zordu. Eşimin ailesi Dereköy’den bol bol meyve sebze gönderiyordu. Kış erzakımızda geliyordu. Yine de  geçim sıkıntısı çekmeye başladık. Deniz gazinosunda 20 TL yövmiye ile  çay ocağında ek iş olarak tatil günleri ve akşamları çalışmaya başladım. Bir ara sandıkçıda sandık bile çaktım.

4. gün foto-4 Meslek hayatım boyunca hep adil oldum. Memleketime layığında hizmet ettiğime inanıyorum.Okul müdürümüz Çetin Bey di. Okulda Köy Enstitü mezunu Hüseyin Kara ve Mecit Taca’da vardı.

Yalova Ortaokulu’na müzik derslerine gidiyor azda olsa ek ders ücreti alıyordum.

Milli Eğitim Bakanlığı, Yalova Maarif  Memurluğu’ndan sormuş. ‘Müzikle ilgilenen, sosyal yönü olan öğretmen varsa bildirin ‘ demişler. Benim adım Ankara’ya gitmiş. Bir yazıyla beni çağırdılar. Atladım motora ver elini Ankara. Halk Eğitim Genel Müdürlüğü’ne gittim. Getirdiğim evrakları incelediler , uygun bularak tayin emrini elden verdiler. Hiç vakit kaybetmeden motorla Yalova’ya döndüm ve göreve başladım.

İlk işim kadınlara okuma yazma kursları açmak oldu. Depoda duran kitaplardan hemen bir kütüphane oluşturarak halkın okumasına açtım. Cumhuriyet, Akşam ve Zafer gazetelerine abone oldum. Halk kütüphanemize gelip hem kitap hem de gazeteleri okuyorlardı. Halk türküleri korosu kurdum. Konserler vermeye başladık. Halk Eğitim Derneği kurdum.

4. gün 3. fotoğraf Okullarda mandoliniyle çaldı birçok marş ve türkü öğretti.Köy Enstitüsü’nde benim saz öğretmenim olan  Aşık Veysel’i Yalova’ya davet ettim. Beni kırmadı geldi. Çok güzel bir konser verdi.

Tiyatro çalışmaları başlattım. Sinema makinası ve jeneratör temin edip kaymakamımızın jipiyle köylere gidip eğitici filmler oynatmaya başladım.

Halka trikotaj kursu vermeye başladım. Orhangazi’ye bisiklet yarışması düzenledim. Halk Eğitim çalışmaları Atatürk’ün kenti Yalova’ya yeni bir hareket getirdi. Bir fotoğraf makinası edindim. Akşam  ve Cumhuriyet  gazetelerinin muhabirliğini yaparak aile bütçeme katkı sağlıyordum. Yalova Lisesi’nde ve Çınarcık İlkokulu’nda da müzik dersleri vermeye başladım. Esas görevimi aksatmadan  birçok çalışmalar yapıyordum.

Ancak gazetelere gönderdiğim haberlerin bazıları çıkarcı takımını rahatsız etmeye başladı. Beni şikayet ettiler. Bir Cuma günü Halk Eğitim Merkezi binasının yanındaki merkez camiine cuma namazı kılmaya gittim. O sırada bir müfettiş gelmiş. Kominist müdür olarak benim soruşturmamı yapacakmış. Cumaya gittiğimi öğrenince müstahdeme “Cumaya giden öğretmenden kominist olmaz” deyip çekip gitmiş.”

4. gün foto5 Âşık_Veysel öğrencisi Abdurrahman'ı kırmadı Yalova'da Halk Eğitim salonunda kon ser verdi.EV İNŞAATI BAŞLIYOR

Yalova Belediye Başkanı Rahmi Üstel bir gün Abdurrahman öğretmeni çağırdı. Gaziosmanpaşa Mahallesi’nde belediyeye ait araziyi parsellemiş, evleri olmayanlara  yılda 200 liraya 10 yılda ödemek kaydıyla arsa veriyordu.  Abdurrahman Öğretmene’de bir arsa tahsis etti.

Bundan sonrasını Abdurrahman Gezer’den dinleyelim.

“315 m2 arsam oldu. Yapılacak evlerin planlarıda belediye tarafından verildi. Lakin inşaat yapacak para yok. Dereköy’de yarım dönüm bir bahçem vardı. 3000 bin liraya sattım, kayınpederim de yardım etti ve inşaata başladım. 1966 yılında başladığım evin birinci kat betonunu attık. Birkaç gün sonra kalıpları söktük. Pencere ve kapılarını takmadan camlara kilim gererek eve taşındık. Kira ödeyecek gücüm yoktu.”

“Ev inşaatına başladığımda sokakta sadece  3 ev vardı. Yol toprak, elektrik, su yoktu. Evin bahçesine bir arteziyen kuyusu açtırdım. Sokakta bir hareket var ki, görmeye değer. İnşaatlar her gün artıyor. Akşamları dama çıkıyor neşe içinde çaylarımızı içiyoruz.

Artık sokağa elektrik direkleri dikildi. Elektriğe kavuştuk. Gaz lambalarına veda ettik. Ev inşaatı 5- 6 yıl devam etti. Bu süre içersinde arka bahçeye sebze ekip sattım. Ailece pazar filesi örüp sattık. Taksitle aldığım triportörle  pazardan mahalleye vatandaşları taşıdım.

Çocuklarım büyüdüler. Kızım Ankara’ya Hacettepe Hemşire Koleji’nde okumaya başladı.

Halk Eğitim Merkezi’nde yorucu çalışmam devam ediyor. Birgün bir müfettiş geldi.  Cumhuriyet ve Akşam gazeteleri aldırdığım için soruşturma açtı. Sağcı Zafer gazetesini de aldığımı söyledim ama dinlemedi bile. Bir hafta sonra İstanbul Valiliği’nden gelen yazıyla görevden alındığımı ve Öğretmen Yusuf Ziya İlkokulu’na tayin edildiğimi öğrendim. Ben tayin olduktan sonra yerime atanan müdür kocaman bir bez afişle Halk Eğitim Merkezi’nde kuran kursu açıldığını duyuruyordu. Beni en çok üzen buydu.Halbuki  Halk Eğitimi binasının hemen arkasında merkez camii vardı ve orada kuran kursları açılıyordu.”

Dördüncü gün Foto -  2 Gaz lambasından bilgisayar çağına“Öğretmen Yusuf Ziya İlkokulunda çalışırken Gaziosmanpaşa Mahallesi’ne  bir ilkokul yapıldı. Tayinimi isteyerek evimin olduğu mahalleye atanmış oldum.

Ev inşaatı bitmiş pırpır denilen triportörün görevi de sona ermişti. Pırpırı sattım ikinci el steyşın bir opel marka araba aldım. Mahallede arabası ve telefonu  olan bendim. Her ikisi de komşularımın çok işine yarıyordu. Arabamla yine çalışmaya devam ettim. Uzak yerlerden gelen öğrencileri evlerine taşıdım. Fırından köylere ekmek dağıttım. Hastaneye gitmek isteyenleri götürdüm. Bursa’ya, İzmit’e hasta götürüyordum. Bir defasında İzmit’e doğuma götürdüğüm bir kadın arabamda doğum yaptı. Göbek bağını kesmek için yol kenarındaki bir evden bıçak istedik.

Çocuklarımın okul masraflarını çıkarmak için ek işler yapmak zorundaydım ve yaptım.”

BİR GECE EVİMİ ASKERLER BASTI BENİ ALIP GÖTÜRDÜLER.

12 Mart 1971’de askerlerin verdiği muhtıra ile özgürlüklerimiz kısıtlandı.  Sıkıyönetim ilan edildi.  Bir gece kapı çalındı.  Kapının önünde askeri araç duruyordu. Bir subay birde astsubay eve girip didik didik aradılar. Radyo antenini bile telsiz anteni zannettiler. 80 tane kitabımı çuvala doldurup ellerimi kelepçeleyerek  götürdüler. Jandarma karakolunda Avukat Çiğdemoğlu’nun da getirildiğini gördüm. İkimizi birbirimize kelepçeleyip Selimiye kışlasına götürdüler.  Görülen mahkememiz sonunda suçsuz olduğumuz anlaşıldı. Kitaplarımızı geri verdiler ve Yalova’ya döndük. Sokağa çıkma yasağı olduğu için karakola gittik. Bu defa elimizde berat kararı olduğu halde nezarete atıldık. Çıkarın bizi buradan diye yüksek sesle bağırdım. Polis oralı bile olmadı. İçeriden sesimi duyan savcı çıktı. Berat kararlarımızı görünce serbest bıraktı. Sokağa çıkma yasağı saati bitince sırtımda kitapların olduğu çuvalla Karamürsel Caddesinden meraklı bakışlar arasında ilerleyerek eve geldim.

Gaziosmanpaşa İlkokulunda bir süre daha çalıştım. Çocuklarımın ve eşimin isteklerini kıramadım. Emeklilik dilekçemi verdim. 1978 yılında dilekçemi vererek emekli oldum. Artık çok sevdiğim eşim ve çocuklarımla daha fazla zaman geçirebilecektim.

Abdurrahman  Öğretmen emekli olunca da köşesine çekilip oturmadı. Davet edildiği toplantılarda  hep Atatürk’ün bir ülkeyi nasıl yücelttiğini. Çağdaş medeniyet seviyesine nasıl yükseltiğini anlattı durdu.

( Yarınki yazımızda emekli yıllarında  3 çocuklu 17 torunlu öğretmen Abdurrahman Gezer’i  değişik yönleriyle tanıyacaksınız)