Sayın Vali Esengül Civelek'in gözlerinde panik yüzünde korku vardı Pazar sabahı Aksa'ya giriş yaptığında.
Nasıl olmasın, koca tesislerde alevler göğe yükseliyor, gökyüzü siyaha dönmüş, yangın o saatlerde kontrol altına alınamamış henüz… 

Vali içerideki kameralardan yangını bir süre izledikten sonra gerekli tüm tedbirler alındığını, yangının kontrol altına alınmak üzere olduğunu açıkladı. Ki rüzgar terse dönseydi bu lafların bir hükmü de olmazdı.

Gün boyu oradaydım. Öğleden sonra ancak biz gazetecilerin isteği üzerine bez maskeler dağıtıldı da selpaklarla burnumuzu tutmaktan kurtulduk. Kesif bir koku genzimizi yakarak Taşköprü'ye kadar uzanıyordu. 

Akşam saatlerinde bir basın toplantısı yapıldı Akkök Ceo'sunun da katıldığı. Gazeteciler ısrarla kimyasal dumanın etkileri hakkında sorular sordular. 

Kendileri şunu birkaç kez vurguladı, çıkan dumanın çevreye etkileri için ölçümler yapılmış, limitlerin altında çıkmış
veriler. Bir de zararlı bir duman yokmuş zaten.

Greenpeace'deki dostlardan aldığım bilgi doğrultusunda mamul elyafın yanmasıyla hidrojen siyanid asit ve azot oksit gazlarının çıkabildiğini öğrendim. Başka etken maddeler de söz konusu tabi.

Bunu sordum sayın yetkililere. Sayın Ceo, bu maddeleri ilk kez benden duyduğunu söyledi. Teknik bir adam olmadığı için yanındaki Mustafa Yılmaz yanıtladı bu sorumu.  Bunun anormal bir yangın olmadığını, yangın sırasında hangi gazların ne miktarda çıktığının belirlenmesinin mümkün olmadığını söyledi. 

Biz de sanırım sadece karbon monoksit soluduk bu yanıta göre?  Bir de Aksa ekibinin yangına gayet başarıyla müdahale ettiğini söylediler. 

Akşam saatlerinde bültenlerde hep şunları dinledik, dünyanın en büyük akrilik elyaf fabrikası, kimya devi yanmış.
1 milyar liranın üzerinde değeri varmış. Ülkede en büyük 27.şirketmiş. 7 kıtaya ürün veriyormuş. Dünyanın 9.karbon elyaf üreticisiymiş. 

Hani reklamın kötüsü olmaz derler ya, sanki yangın haberi değil PR çalışması mübarek. Ha, doğrudur ülkenin kimya sanayisi için çok önemli bir fabrikadır. 

Ama bu kadar hafife alınacak bir durum yoktu ortada. 

Ekiplerin başarısını, kimyasal çıktıların yanmasıyla yaşanan bir yangın müdahil olmaktaki özverileri bir yana koyuyorum. 

Yangın fabrikanın güneydoğudaki bölümünde, üretimin yapılmadığı, hammaddelere ve termik santrallere yakın olmayan bir yerde yaşandı. 

Fabrikanın 43'te 1'lik bir kesimi yandı aşağı yukarı. 

Ve bu yangın ancak 9 saatte söndürülebildi. 

Ne yakın çevrede yaşayan 4 bin insan için bir uyarı, ikaz sistemi devreye girdi, ne de ne kadar büyük bir tehlikenin atlatıldığına dair tek bir satır geçilmedi genel olarak. 

Ya rüzgar gün boyu fabrika dışına, güneye doğru eseceğine, fabrika içine doğru esiyor olsaydı. 

O zaman 9 saatte söndürülebilen bu yangın sanıyorum 90 saatte biraz zor söndürürlerdi. Ben de bu yazıyı

Yalova'da bilgisayar başında değil, belki Bursa'da falan yazıyor olurdum. 

Çekirge ikinci kez sıçradı 1999'daki kimyasal sızıntının ardından. 

Fabrika içindeki yangın olabilecek en tehlikesiz yerde çıktı. Allah'tan olabilecek en ufak hasarla sonlandı.

Her ihtimalin değerlendirilmesi, savcılığın olaya el koyması ve kriminal incelemenin de yapılmasının zorunlu olduğu aşikar. 

Zira yangından kurtarılan elyaf malzemelerini de basın toplantısına girerken basın mensubu arkadaşlarla birlikte gözlemledik. En az 20 paleti aşkın ürün ve sürekli çalışan forkliftler dikkat çekiciydi. Olayın bir de bu boyutu var.

Hasar tespitinin ve yangının çıkış nedeninin kesin raporla kayıt altına alınması önemli. 

Başta dediğimiz gibi, sayın valinin korkmasını gerektirecek bir durum yok!

Endişe duyması gereken validen ziyade bölge halkı ve Yalovalılar zira.