Yalova Gazetesi İnternet Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Duygu Saral, Yalova’nın ünlü siyasetçisi ve yazarı Yakup Bilgin Koçal ile bir görüşme gerçekleştirdi. Koçal, Nasıl Oldun ? programına dair özel açıklamalarda bulundu.

Yakup Koçal kimdir?

Yakup Koçal, “İnsan kim olduğunu tespit edebilmesi için ölmesi gerekirmiş öyle bir iddiam var.  Ölene kadar insan sürekli gelişir, tamamlanır, her an yeni bir oluş içinde olur. Bir insanın kim olduğunu tarif etmek ancak ölümünden sonra gerçekleşir. Benim hayata bakış açılarımdan bir tanesidir. Yalova’da 1958 yılında doğdum. İlkokulu burada okudum. Ortaokul ve liseyi yatılı İstanbul Erkek Lisesi’nde okudum. Boğaziçi endüstri mühendisliği, 82’de mezuniyet, askerlik, evlilik ve ondan sonra da Yalova hayatı başlıyor. Yalovaspor’da genel kaptanlık, Yalovaspor’da 5 yıl başkanlık, TUFAG’da kuruculuk ve başkanlık, YTSO’da iki dönem yönetim kurulu başkanlığı ve iki dönemde Yalova Belediyesi’nde başkanlığı yaptım. Son olarak da okuma ve yazmaya çalışan bir emekliyim.

Elmalıksınız. Elmalığın havasından mı suyundan mıdır bu yoğunluk bu telaşe. Kendinize bu kadar yatırım yapmak?

Birçok siyasinin Elmalık kökenli olması acaba Elmalık’ın nedir hikmeti de böyle çok çıkıyor? Onun şöyle bir hikmeti var. Benim rahmetli dedem 1930’lu yıllarda Elmalık’ın muhtarıymış. Aydın bir insandı. Köy çocuklarının gelecekte öğretmen olması arzusuyla öğretmen okullarına o zaman ki köy enstitülerini yollamayı hedefliyor. İlk sene sadece bir kuzenini gönderiyor.  Bakıyor ki köylü anlamıyor teşvik olsun diye kendi kızını yolluyor. Bir daha ki sene de birazda zorlamayla köyden 20 kişi gidiyor. Bu çocuklar mezun olup öğretmen oluyorlar. Öğretmen olanlar öğretmenle evleniyor, çocukları okuyor. Bizim köyün şöyle bir özelliği de var yarısı Karadenizli yarısı Selanik göçmenidir. Dedemin yaşadığı dönemde köyümüz bu iki kültürün birbiriyle karışması kız alıp verilmesi gibi durumlardan ötürü toplumsal bir gelişme yaşamış. Gençlerin eğitime önem vermesi köyün gelişmesine siyasilerin öğretmenlerin çıkmasına vesile olmuş. Ben köyün hikmetini burada buluyorum.

Çocukken hayatınızı yönlendiren bir olay oldu mu?

Evimiz Atatürk İlkokulu’nun karşısındaydı. Orada doğdum, büyüdüm.18 yaşına kadar orada vakit geçirdim. Çocukluğum Atatürk İlkokulu’nun bahçesinde geçti. 5. Sınıftayken ablamı İstanbul Kız Lisesi’ne göndermeye karar veriyorlar. Amcam ablamı imtihana götürürken İstanbul Lisesi’ni görüyor. Benim adıma karar verip imtihana sokuyorlar. İmtihana girdim ve Yalova’dan ilk kez biri İstanbul Lisesi’ni kazanmış oldu. Benim için hayatımı değiştirdi diye düşünüyorum.

Çocukluğunuzda Yalova’ya dair özlediğiniz bir şey var mı?

Yalova küçüktü ve güzeldi. İnsan geçmişe yönelik hatıralarını hep güzel hatırlar olumsuzlukları ve kötülükleri hatırlamaz. Geçmiş o yüzden herkes için bir nostaljidir. Herkes birbirini tanırdı. O zamanlar lüks bir hayat yoktu. Başka bir yerle kıyaslama şansımızda yoktu. Çünkü sadece Yalova’yı biliyorduk. Şu anda geriye dönüp baktığım zaman başka kentlerle başka insanlarla karşılaştığımız zaman şanslı insanlarmışız ki o dönemde dünyaya gelmişiz diyebilirim.

İhtilalleri darbeleri görmüş biri olarak o süreçler Yalova’da nasıl geçti? Sizin hayatınızı nasıl etkiledi? Siyasi karakterinize ve romanlarda yazdığınız karakterlere etkisi oldu mu? 99’ da belediye başkanı oldunuz ve depremle karşılaştınız. Bunlar sizi nasıl etkiledi?

İnsanın hayatta var olması ve deneyim kazanması ne kadar kendi özgür iradaesi ile yaptığı tercihler gibi gözükse de ki onlar vardır. Ama hayatın sizin önünüze serdiği birtakım karşılaşmaların getirdiği zorunluluklarda vardır bunları siz tercih etmezsiniz. Yalova’da 80 ihtilali önemli bir tramvaydı. Üniversite 3. Sınıftaydım. Benim şöyle bir kaderim vardı. Babam o zamanlar aktif bir siyasetçiydi. MHP İstanbul Milletvekiliydi. O dönemde olayların birebir içinde olmak ve babamdan kaynaklı da çevremizdeki insanların bizi farklı bir yere koyması aktif siyasi örgütlerin hayatımızı ister istemez farklılaştırmıştı. Önemli mağduriyetler yaşadık. Örneğin Boğaziçi Üniversitesi coğrafi konumu ve sosyal imkanlarıyla Türkiye’nin ayrıcalıklı okullarından bir tanesidir. Ben o dönemde okulun yurtlarında kalma nimetinden istifade edemedim. Siyasi pozisyon gereği yasaklamışlardı. Esas mağduriyetim hayatımın dönüm noktası ihtilalden sonra yaşadığım bir şeydir.  82 yılında mezun oldum. O zamanlar şöyle bir hayalim vardı. Devlet Planlama Teşkilatı’na gidecektim. Şimdi kaldırıldı fakat o zamanlar Türkiye’nin en önemli kurumlardan bir tanesiydi. Türkiye’yi yöneten bir kurumdu. Bürokrat olarak ve siyasilere yön veren bir mekanizmaydı. 80 öncesi bizim gençlik olayların içinde bulunmak, taraf olmak, Türkiye’yi kendine dert edinmek beni böyle bir hedefe yönlendirmişti. İyi bir eğitim almanın verdiği özgüvenle ben oraya girmeyi istiyordum. 82’de okul bitti ve askere gittim. Askere gidince de Polatlı Okulu’nda imtihanlara girdik. Bende bu imtihanlardan geçtiğimizi düşünürken geçmişimizden ve yaşanan ailemizin pozisyonundan dolayı bizi sakıncalı olarak tespit ettiler. Malazgirt’e sürgüne yollandık. Askerlikte yaşadığımız zorluklar sorun değil ama bu benim bütün hayallerimin yıkılmasına sebep oldu.

Bir roman karakteri olsaydınız Yakup Koçal hangi roman karakteri olurdu?

Romanların konusu ister istemez karakterlerle ilgili bir tercih yapmanızı ortaya koyuyor. Karakter olarak değil de hangi dönemde yaşamak isterdim sorusunu yanıtlayabilirim.  En keyifli an tarihe baktığımızda 14. yüzyıl diye düşünüyorum. Anadolu’da yaşamayı isterdim. Bizim medeniyetimizi var edenler 14. Yüzyılda yaşamışlar. Mevlâna, Sadreddin Konevî, Yunus ve Hacı Bektaşi’de orada. O dönemde yaşayıp onlardan bir şeyler kapmak isterdim.

Suna Koçal Nasıl Oldun? da Suna Koçal Nasıl Oldun? da

Yazar olarak gençlere önerebileceğiniz kitaplar ve yazarlar var mı?

Kutadgu Bilig, Oğuz Nameler, Sadreddin Konevî bence okunmalıdır. Beni etkileyen yazarlar ise Cemil Meriç ve Prof. Dr. Erol Güngör’ün benim yetişmemde etkin olduklarını düşünüyorum. İkisinin kitaplarını hala baş ucumda tutarım.

Yazar olarak ilk kalemi elinize ne zaman aldınız?

Yaşadığım hayal kırıklığından dolayı askerden sonra Yalova’ya döndüğümde bir anda kendimi izole edilmiş buldum. O dönemlerde gazeteler de köşe yazarlığı yapmaya başladım. Birkaç sene belli aralıklara yazdım. 90’lı yıllarda 94 yılında belediye başkanlığı olmam için birtakım teklifler gelmişti. Cengiz amcamda belediye başkanıydı. Amcam o dönemlerde belediye başkanlığını bırakacağını söylüyordu. Ama amcam bırakmaktan vazgeçince karşısında aday olmadım. 99 yılında aday oldum ve kazandım. O süreçte teorik hazırlık yapmam lazım dedim ve yerel siyaset, yerel kalkınma, bilişim ile ilgili o ihtiyaca yönelik çalışmalara yaptım. Onları da kitaba dönüştürdüm. Asıl süreç 2014’ten sonra oldu. Yalova Belediyesi’nde adına Zambak dediğimiz devrimsel nitelikte bir kamu yönetim uygulamasını hayata geçirmiştik. Ama çok üzüldüğüm bir olayda göreve gelen belediye başkanı arkadaş bir hafta sonra elektronik imzayı reddederek olayı çökertti. Çok üzüldüm ve ben bunu kitaba dönüştüreyim dedim. Daha sonra arkadaşlarım bunu roman olarak yazsana teklifinde bulundular. Ama siyasi geçmişimizden dolayı roman pek okumazdım. Böyle bir şeye teşebbüs edip bir şeyler yazdım. Ankara’da Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı Yakup Ömeroğlu diye bir arkadaşımız vardı. Ondan rica ettim. O inceledi ve eksiklerim olduğunu söyleyerek Hatice Özül diye bir hanımefendiyi yönlendirdi. Ondan eğitim aldıktan sonra ilk mansur romanı ortaya çıktı. Düşünsel bazda beni okumaya yönlendiren bir kuzenim vardı ismi Arif’ti. İstanbul’a yatılı okula gidince akrabalarımın yanına giderdim. Yalova’da o zamanlar aşırı sol eğilimliydi. IGD’de mensubuydu. Bir gün evine gittim. O yaşlarda bana birçok konuda söylemleri oldu ve resmen beni ezdi. O gün içten içe kendime and içer gibi ben okuyacağım ve sana cevap vereceğim dedim.

Okuduğunuz hangi roman karakterini canlandırmak isterdiniz?

Türkiye’de roman karakterlerini canlandırmakta çok zor bir şey. Türkiye’de canlandırmak isterseniz insanın aklına şu geliyor. Türkiye’nin içinde bulunduğu sıkıntıları kurtaracak birine ihtiyaç var. Bu tip romanlarda pek yok. Cumhuriyet dönemi romanları da hep toplumsal çelişkileri ve kültürel çatışmalar vardı. Aklıma geldi o roman karakteri ama bugün ihtiyaç olan roman karakterine aslında Türkiye’de siyaseten ihtiyaç var. Böyle bir kahraman çıkması lazım.

Bir şeye sil baştan başlamak ister miydiniz?

İki dönem belediye başkanlığı yaptım. Keşke iki dönem arka arkaya yapsaydım. Yalova’ya geri dönmeyi değilde askerlikten sonrası büyük hayallerimin hayata geçebileceği bir süreç olsaydı çok daha farklı olabilirdi. Almanya’ya gitme durumum vardı ama gitmedim.

Yaptığınız çalışmaları aşk ile mi yoksa iş ile mi yaptınız?

Kesinlikle aşk ile yaptım. Gençlik dönemlerimizde de hep ideolojik ve siyasal ortamlardan dolayı hizmet anlayışı içinde kendimizi yetiştirme gayretinde olduk. Aldığımız her görevi hakkıyla yapmam gerekiyor. Hakkıyla yapmam içinde ne yapmam gerekiyor hedefiyle ilerledim. Aldığım endüstri mühendisliği eğitimininde katkısı olduğunu düşünüyorum. Her aldığım görev öncesinde ben ne yapacağım şimdi demedim hep hazırlığımı yaptım. Gençlere şu tavsiyem olabilir bu vatana hizmet etmek istiyorsanız belli bir hedef koyup orada daha uzun süreli devam etmenin daha verimli olacağını düşüncesindeyim. Örneğin hiç siyasete girmeseydim. YTSO’da ki başkanlığımı devam ettirseydim belki orada kendime koyduğum şehirle ilgili makro hedeflerde daha farklı bir yol alabilirdim.

Sizi siyaset yordu mu?

Siyaset çok yordu. En zoru Yalova ölçeğinde belediye başkanlığı yapmaktır. Büyükşehirlerde belediye başkanlığı yapmak küçük yerlere göre daha kolaydır. Aldığınız görev gereği ortaya bir vizyon koyarsınız, projelendirirsiniz ve hayata geçirmeye çalışırsınız. Yalova gibi yerlerde sizden kimse böyle bir şey beklenmez. Sadece halkla ilişkiler bağlamında insanlar temas bekliyor fakat Yalova’da ikisi de bekleniyor. Biz ikisini de bir arada yapmaya çalıştık. Bunun için çok yorucuydu. Türkiye’de siyasetin kötüye gitmesi çıkar hesaplarına dayanır hale gelmesi daha da zorlaştırdı. Basit, gündelik ya da büyük rant peşinde koşma yolunu kendine tercih ettiyse ister istemez bunlarla sizi sıkıştırıyorlar. Benim bakış açıma göre zor. Kolay yanı var. Hiçbir şeyi umursamazsınız. Nerede sabah orada akşam. Hayat güzel geçer ama o zamanda niye o göreve geldiğinizin sorusunun cevabı çok önemlidir.

Hayata dair felsefik bir cümleniz var mı?

20. asrın başında yaşamış büyük bir arif var. Olan olmuştur, olacak olan olur. Hayat akar. Mühim olan anlamaktır. Hayatta ki en büyük mutluluğun şu olduğunu görebiliyorum. Bilmek. Bileceksiniz hayale kapılmayacaksınız. Dünya son zamanlarda gerçekten kopuyor. Simülasyon dünyasında yaşamaya başladı. Bilmek sizi motive ediyor. Son süreçte yaptığım şey ise siyaseti ve ticareti bırakarak, okuyarak, her gün yeni bir şeyler öğrenerek mutluluğumuzu devam ettirmeye çalışıyoruz.

Elmalık’ta ki büyük çınar ağacı

Çocukken karanlık olmasın oyun devam etsin diyebilirim. Gençken bir an önce kitapları okuyarak her şeyi öğrenmek isterdim. Orta yaşlarımda da herkesin vizyonumu anlamasını isterdim. Vizyonumu anladıklarını varsayarak Yalova ile ilgili, kent ile ilgili ve spor ile ilgili ortaya koyduğum vizyonun anlaşılmasını isterdim. Anlasınlar ki destek olsunlar, köstek olmasınlar. Benim hayata bakış açım şu canlı ve cansız ayrımı yok. Varlığa birlik çerçevesinden bakarım. Hepsi can taşır. Şimdi ki ben ise kafamda netleştirdiğim veya netleştirmek adına gayret ettiğim konuların kaleme gelmesini, kitaba dönüşmesi ile ilgili bana yeterli ve sağlıklı bir zaman nasip et derdim.

Elmalık’ta meydanda bir çınar ağacı var. Ben o çınar ağacıyım. Bu çınar ağacına çocukluğunuzdan, gençliğinizden, olgunluğunuzdan ve şimdi ki Yakup’tan , dan bir şeyler fısıldamanızı istiyorum. O çınar ağacına bu 4 Yakup ne söylerdi ?

MUHABİR: Duygu Saral

KAMERAMAN: Rümeysa Şahin

Editör: Rümeysa Şahin