Sizi bilmem ama ben doğaya bakarken o manzaradan kendime göre çıkarımlar yaparım. Kendimce o manzarayı yorumlamaya çalışırım. Hele de dönüş yolculuğunda bakıyorsam o dağlara... O zaman bir duygu yoğunluğu yaşarım. İşte öyleyim, ne bileyim, bunu ben de izah edemiyorum. Dönüş yolu her zaman hüzünlüdür benim için. Ne bileyim, sanki yüreğimin bir parçasını oralarda bırakıyorum da arkadan şöyle sesleniyor gibi hissederim: ''Beni buralarda bırakıp nerelere gidiyorsun? Gideceğin yere beni de götür!''

            Bu bir bakış ve hayatı yorumlama biçimi... Artık ne derseniz deyin...Nuhşehir'den ayrılma günü gelip çatmıştı ve o meslektaşımız, o kalbi dost bizi Cizre'ye kadar kendi arabasıyla götürecekti ve oradan da tanıdığı bir taksici bizi havaalanına bırakacaktı. Biz derken sayımızı da söyleyeyim... Üç meslektaştık ve bavullarımız da bagaja sığmadığından bir kısmını dizlerimizin dibine yerleştirmek zorunda kalmıştık. Hani ''tıkış tıkış'' derler ya... Olsun, evlerimize dönmenin sevinci ve heyecanı vardı hepimizde. Ve otelden ayrılırken dönüp bir daha bakıyordum. Asıldı arabamız dağların arasından ovaya diyeceğim. Ne bileyim şiir tutkunu birisi olduğumdan böyle yolculuklarda beynimin bir noktasından o şiir kendini gösterir. Hangi şiir mi? Söyleyeyim... ''Han Duvarları...'' Bir yolculuğu, seyahati anlatan ne güzel bir şiirdir o... ''Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı / Bir dakika araba yerinde durakladı...'' diye başlar ve coşkulu bir şekilde devam eder. Gerçi bizimki elbette at arabası değildi... Derken motorlu arabamız yolları içmeye başlamıştı.

            O sırada yanımda oturan o sempatik meslektaşım bana dönüp o espriyi yapmaktaydı...''Abi biliyorum sen burada bir sürü malzeme topladın ve dönünce kesinlikle köşende yazacaksındır. Şimdi sen benden Cimşitcan diye mi bahsedeceksin!'' Bir kahkaha tufanı kopuyor arabada ve ona dönüyorum...''hayır, senin yüreğin erdemle dolu, ben sana Cimşitcan diyebilir miyim hiç! Zira Cimşitcan filmlerdeki gibi kötü adamın sıfatıdır!''

            Gülüyordu... ''Peki ne isim koyacaksın bana?''

            ''Sana Erdem adını koyacağım! Zira güzel insanları bu isimle anarım yazılarımda!''

            Ve iki dağın arasından yolları içiyordu arabamız. Önde oturan meslektaşımız Cizre'liydi ve bize yolda bir nevi rehberlik yapmaktaydı. ''Şu solumuzdaki Cudi, sağdaki de Gabar. Şu gri kayalığa da Gabar Teknesi derler!'' Zaten iki ay önce de taksiyle gelirken şoföre sormuştum ve o da anlatmıştı. Hava öyle bir sıcaktı ki...

            O sözü çok severim... ''Görgülü kuşlar gördüğünü işler, görmedik kuşlar ne görsün ki, ne işler!'' Başta da belirttiğim gibi dağlara bakınca bazı insanlarda o mkanzara bazı çağrışımların kapısını aralar. Bazı insanlar da öylesine bakar da bakar... Ben de Gabar'dan bazı sonuçlar çıkarıyordum kendimce... Daha sonra anlatacağım.

            Ve Cizre'ye varıyoruz, kalbi bir veda ve o taksici geliyor. Yerleşiyoruz ve istikamet havaalanı...Orada da kontrollerden geçip biletlerimizi alıyoruz. Ovanın bitiminde o azametiyle Gabar uzanıyor ve bolca resim çekiyorum. Zirvelerde beyaz yapılar gördüğümde birisine soruyorum...''Bunlar askeri üs bölgeleri'' diyor. Bir vadi uzanıyor ve dönen kıvrılan bir yol görüyorum. Merak edip soruyorum...''Bu vadiden giden yol ilerideki Gabar petrol sahasına varıyor. Şu tepenin aarkasında petrol platformları var, ama buradan göremezsiniz onları. Ancak uçaktan görülebilir'' diye izah ediyor. Nihayet uçağa biniyoruz, ama Nuhşehir'de kaldığım kısa sürede dostlar da edinmiştim elbette. Hani bir söz vardır ya...''Abdalın karnı doyunca gözü pabucundadır!'' Ama ben bu tanımın kapsama alanına girmiyorum, baştan söyleyeyim. Bir yandan da Nuhşehir'deki dostları düşünmeden edemiyorum o an. Niyetim Gabar'ın üstünden geçerken o petrol platformunu görebilmek. Şansıma da cam kenarındayım. Yanımda da altmışlı yaşlarda kır saçlı bir erkek yolcu oturmakta. Hostesle konuşmalarından, şivesinden bu bölgenin insanı olduğunu anlıyorum. O bana dönüp iyi yolculuklar diliyor ve böylece bir diyaloğun yolu açılıyor. Fırsat bu fırsat diyorum, bu kardeşimizden öğreneyim. Aşağıya bakarken kendi kendime tahminler yürütürken o atılıyor...''Adım Samih, Cizre'liyim. Galiba buralara ilk defa geliyorsunuz. Size yol boyunca rehberlik edeyim bari!''