Baharın ayak seslerinin ve izlerinin görüldüğü o bir saatlik yolculuğun sonunda kongrenin düzenlendiği o otele varıyoruz. Lobide sağa yönlendiriliyoruz ve kayıt masalarında güleryüzle karşılanıyoruz. Yaka kartıma bakıyorum...''4.Cinsel Sağlık Kongresi'' bu... Şimdiye kadar çok sayıda kongreye katılmışımdır. Lobiden oda anahtarını alıp odama yönlendiğimde aklımda hep şu soru vardı: ''Acaba tanıdık birisine, bir eski dosta, ihtisas arkadaşıma rastlayabilecek miyim!'' Zira her yolun bir sonunun olduğunu bildiğimden her kongrede tanıdık sayısının azalmakta olduğu gerçeğini zaten biliyordum. Hani dönem arkadaşlarımdan çoğunun emekli olduğunu, bilimsel hayata nokta koyduğunu da biliyordum. Olsun, yine de bir ümit ışığını hayal etmiyor da değildim. Hani hayal kurmak da güzeldir ya... Şairin o sözünü çok severim...''İnsdan alemde hayal ettiği müddetçe yaşarmış!'' Ben de hayal kurmayı severim ya...Az daha unutuyordum bak...O şairin o sözünü de yazmaktan geçemeyeceğim...''Dostlarla da ayrıldı yollarımız bir bir / Gittikçe artıyor yalnızlığımız.''

            Neyse, odama yerleştikten sonra alt kattaki kongre salonuna yöneliyorum. O da ne! Katılımcıların hemen hemen yarısının bayanlardan ibaret olduğunu gördüğümde şaşırmıyor da değildim. Evet, oturum başkanı bildiri sunacak olan meslektaşımızı anons ediyor...''Jinekolog Esin...'' Doğum kontrol ilaçları ile ilgili bu sunum hakikaten güzeldi. Biraz sonra baaşka bir konuşmacı anons ediliyor... ''Psikiyatri uzmanı Sinan...'' Ve kahve molasına çıktığımızda adeta çevreyi kolaçan ediyorum...Evet, şu ileride sohbet eden birkaç kişiyi görüyorum... ''Bunlar kongrelerden tanıdığım ürologlar'' diyorum içimden...

            Anlıyorum...Bu kongre jinekolog ve psikiyatristlerin ağırlıkta olduğu bir kongre... Yani kendi kendime şöyle demeden de edemiyorum...''Galiba bu halimle kovanda bir yabancı arı gibi hissedeceğim kendimi!'' Bu kanıya varmadan önce şu düşünce de beynimi kurcalamıyor değildi yani. Söyleyeceğim, ama gülmek yok...''Türkiye'de amma da bayan ürolog varmış, vay be!'' Aklıma önceki kongrelerden biri geliyor o anda, anlatayım...Seneler önce Berlin'de düzenlenen Avrupa Üroloji Kongresi'ne katılmıştım. Bir bayan görmüştüm ve şaşırdığımdan Almanya'da görev yapan o meslektaşıma sormuştum...''Bu bayan da kim? Branşı nedir?'' Tebessüm ederek yüzüme bakıyordu ve elimden tutarak ''gel seni tanıştırayım'' diyordu ve o bayana doğru gidiyorduk...''Ürolog Olga'' demez mi! Tokalaşıyorduk. ''Hangi ülkedensiniz, Alman'sınız galiba'' diye soruyordum. Olga yüzünü ekşitiyordu ve cevap veriyordu: ''Hayır, ben Rus'um. Alman olmak mı, asla! Almanları hiç sevmem!''

            İşte tetiklenen hatıram böyle...Kongrenin ikinci gününde kahve molasında oturmuştum ve kahvemi içiyordum. Elbette gözlerim de kalabalığı taramaktaydı. Biraz ileride bir meslektaşım dikkatimi çekiyordu. Yanındaki birkaç bayanla koyu bir sohbete dalmıştı. Hani derler ya ''kan çekiyor!'' Benimki ise ''duygu çekmesi''ydi adeta... Biraz yaklaşınca tahminimde yanılmadığımı görüyordum. Evet, bu bizim doktor Gürhan'dan başkası değildi. Arkadan omuzuna dokunuyordum... Yüksek sesle ''Gürhaan'' dediğimde o da şaşırıyordu... O da o sempatik ve kalbi sesiyle ayağa kalkıyordu...''Fikret abi'' derken ''i'' harfini uzatıyordu... Sarılıyorduk...Görmeyeli yıllar olmuştu. Beni yanındaki bayanlara tanıtıyordu...''Fikret abi İbni Sina'dan büyüyümüz...Aslında Yalova'nın Fkret babası desek daha iyi olur'' diyerek gururumu okşuyordu... Duygulanmıştım...Anılara yolculuk yapıyorduk...''Falan nerde, filan nerde'' diye soruyordu. Ve aarkasından yine soruyordu...''Hamit abi senin en samimi arkadaşındı, şimdi nerede?''

            Bir sessizlik... ''Gürhan, Hamit'ten haberin yok demek ki!''

            Bakışlarını bana iyice yönlendiriyordu...''Nasıl yani?''

            Elimi omuzuna atıyordum...''Hamit on yıl önce vefat etti'' dediğimde yüzünde tkler oluştuğunu görebiliyordum...Ve anlatıyordum...''Birgün Tiran'dan Hakkı arayıp bana söyledi. Ben de cep telefonuma sarıldım hemen, ama cevap yoktu elbette....Kayınbiraderi doktor Necdet'i aradım , telefonda ağlıyordu!''

            ''Abi İstanbul'da bir özel hastanede çalışıyorum. Hastaların ve ilaç mümessilleri senin için 'Yalova'nın Fikret babası' diyorlar inan'' diyordu. Elbette ki edebimden dolayı utanmıştım. ''Haşa, biz kim oluyoruz ki!'' Ve İbni Sina'daki asistanlık günlerimizi  yadediyoruz. Rahmetli babası, güzel insan, nefrolog Prof dr İlhan hocamı anıyorum. ''Gürhan biliyor musun iki aylık nefroloji rotasyonumuzda baban bana ve Cengiz'e hocalık değil de adeta babalık yapmıştı. Ruhu şad olsun, hep hayırla anıyorum'' diyordum.

            Gözleri nemlenmişti... ''Abi babam da her ikinizi çok severdi... Yiğit, mert ve karakterli Anadolu yiğitleri diye anardı!''

            Ve son günde otelden otobüslere biniyoruz ve Lefkoşa Ercan Havaalanı'na  varıyoruz. Bir saat sonra sonra uçaktan yine o yeşil Kıbrıs'ı seyrediyorum.

            Elveda güzel vatan parçası...