Hep derim ya, kongrelerin bir bilimsel yönü vardır, bir de sosyal yönü vardır. Akşam saat yedide bilimsel program sonlanır ve sosyal faaliyetler başlar. Akşam yemeğinden sonra otelin bir köşesinde bir dostunuzla, gönüldaşınızla sohbete dalarsınız. Varsa elbette...Dedim ya ''gittikçe artıyor yalnızlığımız!'' Yani akranımız olan meslektaşlarımızın birçoğu emekli olup bir köşeye çekildiğinden bu kongrede akşamları sohbet edeceğim bir dostumu göremiyordum.

          Ne yapmalıydım? Kafeden dışarı baktığımda Yeşil Kıbrıs'ın o denizini görüyordum. Haydi çıkıp şu uzun ve loş ışıklı köprüsünden yürüyüp sahili bir gezeyim diyordum. Hep derim ya ''doğayı benim kadar seven az kişi vardır belki de..İşte çıkıp o uzun ve iki yanı havuzlu köprüden sahile yürüyorum. İçimden de ''nasıl etsem de şu manzarayı bir fotoğraflasam'' diyordum, ama etrafa bakıyorum, kimsecikler yok...Evet, biraz sonra köprünün o başında uzun boylu iki genç görüyordum. Hani ''garip kuşun yuvasını Allah yapar derler ya'' işte o misal. Onlara doğru yürüyordum. Baktım ki şen şakrak iki genç şakalaşarak birbirinin resmini çekiyor. Fırsatı hiç kaçırır mıyım, ayağıma kadar gelen fırsatı...Hani öyle damdan düşer gibi hitap edecek hali yoktu ya...''Arkadaşlar iyi akşamlar, muhabbetiniz bol olsun, şu garibin de fotoğrafını çeker misiniz, rica etsem'' dediğimde tebessüm ediyorlardı. Hani ''garibin'' şeklindeki hitabı kılık kıyafetimle pek de bağdaştıramadıklarını tahmin edebilmek için kahin olomaya gerek yok elbette...

            Kendilerini tanıtıyorlardı...''Ben Enis'' diyordu birisi...Öteki de ''ben de Barış'' diyordu...Ben de adımı söylüyordum, ama önüne hiçbir ek veya ünvan getirmeden...Neyse, telefonumu verip karşıya geçiyordum, uğraşan Enis ''Abi senin telefonun da çok net değil, nasıl desem ki'' diyordu.

            ''Yani kalitesiz diyebilirsin!'' diye takılıyordum...

            Kibarlığından yutkunuyordu...''Hayır öyle demedim de modeli biraz düşük yani...İstesen benimkiyle çekip sana göndereyim, hani daha net çekiyor da!'' diyordu...

            Altta kalır mıyım...''Kardeş ben sizin gibi zengin biri miyim, bu garibin telefonu ancak böyle!''

            Barış söze karışıyordu...''Abi görünüşte hiç de garip birine benzemiyorsun, garibanın bu otelde işi ne? Yoksa kongreye mi geldin?''

            Mecburen kendimi tanıtıyordum...''Üroloji uzmanıyım, kongreye geldim!'

            Öteki arkadaşına dönüp espri yapıyordu...''Abimiz çok garibanmış görüyor musun!''

            Ne iş yaptıklarını merak etme sırası bendeydi...''Siz nerden geliyorsunuz, ne iş yaparsınız??

            ''Biz de İstanbul'dan tatil için geldik, telefoncuyuz yani!''

            Gülüyordum...''Bak bendeki altıncı hisse...Elbette siz zenginsiniz, baksanıza telefonunuzun kalitesine...Ama bakın resmimi iyi çekin, zira her faninin yolu bir gün üroloğun yolu ile kesişir...Benden söylemesi'' dediğimde ikisi de yüksek sesle gülüyorlardı...''Abi müthiş şakaçı bir insansın, gel telefonlarımızı birbirimize verelim. İlk defa bir ürologla tanışıyorum. Olur ki birgün başım derde düşerse ararım!''

            Ve diyalog böylece başlıyordu...''Abi biz kumarhaneye gidiyoruz, gel seni de götüreyim, iki muhabbet ederiz'' diyorlardı. Sağ elimi havaya kaldırıyordum...''Kardeş ben hayatımda kumarhaneye gitmiş biri değilim, nasıl oynandığını bile bilmem. Bugün önünden geçtim. Siz gidin, teşekkür ederim'' dediğimde ısrar ediyorlardı...''Abi zor bir şey değil, önündeki düğmelere basıyorsun, hepsi o kadar!''

            ''Teşekkür ederim'' diyordum, ''siz gidin zevkinize bakın!''

             Enis atılıyordu...''Abi iki saate çıkarız. Kafede bizi bekler misin, hoş adamsın, bir sohbet edelim'' diyordu.

             Ve iki saat sonra kafede buluşuyorduk...''Abi bu kumarhane böyle işte...On beş sene önce kumarhanede yaşadığım bir tuhaf hatıramı anlatayım sana'' diyordu Enis..

            ''Merak ettim!''

            ''Yine bu otelde kumardayım. Birden kalk borusu gibi acı bir boru sesi işitmem mi! Tam benim makineden geliyor. Dondum kaldım, herkes bana bakıyor. Terlemiştim, acaba cihazın biryerine yanlışlıkla mı bastım diye düşünüyordum. Biraz sonra smokinli birkaç görevli başıma dikiliyordu!''

            ''Eee?''

             Onların sorumlusu olduğunu sandığım birisi elini bana uzatıyordu...''Beyefendi tebrik ederim, bu yılın en talihli müşterisi siz oldunuz, büyük ikramiye size çıktı. Buyurun odama gidelim'' dediğinde şaşırmıştım... İçimden de 'galiba benimle dalga geçiyor' diyordum. Zira 500 lira harcamıştım ancak. Odaya gittiğimde masanın gözünden tomaarlarca para çıkarıyordu..Bu gece tam 20 bin liralık ödül size çıktı. Buyrun güle güle harcayın diyordu. Ve paraları ambalaja sarı8p bir de poşetin içine koyup elime veriyordu!''

            ''Çok enteresan, sonra?''

            ''Ben yarın yine oynarım diyerek oradan odama çıkıyordum ve ertesi gün otelden ayrılıyordum. Arabam yoktu, hemen tanıdığım galerici arkadaşımı arıyordum. Körfezşehir'e gidecektim. Ve Yeşilşehir'e varınca ertesi gün doğru Körfezşehir!''

            ''Film gibi inan!''

             ''Aynen abi, 16 bin liraya bir araba alıp otobana çıkıyordum...Bir sevinç ki sorma gitsin!''

            ''Sonra?''

            ''Abi arkadan bir araba beni takip ediyor, habire korna çalıyor, selektör yapıyor. Korkmuştum ve telaşlanmıştım. Biraz sonra beni sollayıp önüme geçip durmam için işaret yapmaz mı!''

            ''Çok korkmuşsundur sanırım!''

            ''Sen olsan korkmaz mısın...İndim, onlar da indi...Adam demez mi bu araba medenm satlık, bak biz de kızıma böyle bir araba arıyorduk, işte de kızım. Gel bu arabayı bize sat!''

             ''Yok yaa!''

             ''Abi satlık değil! Daha yeni aldım'' dediğimde adam arka camdaki ilanı gösteriyordu. Meğer ben 'satılık' ibaresini çıkarmayı unutmuşum. Adam üsteliyordu...Ne olur bize sat!''

            ''Sonra?''

            ''Çok ısrar edince 'ne kadar verirsin' diye soruyordum! Adam 20 bin demez mi!''

            ''Adam kesin alıcıymış demek ki!''

             ''Kafam bulanmıştı...Ben 22 bine aldım, satmam dediğimde demez mi hadi 24 bin!''

              ''Sonra?''

              ''Duru muyum hiç, tokalaştık, hayırlı olsun, sattım gitti dedim ve en yakın notere gittik! Sonra ben daha lüks bir araba aldım, ama seneler sonra işlerim ters gitti ve iflas ettim. Ne araba kaldı, ne de ev!''

               ''Yanlış anlama da alın teri olmayınca ve helal kazanç olmayınca sonu böyle oluyor! Yanılıyor muyum!''

                ''Abi haklısın boşuna dememişler haramın binası olmaz diye...Haydan gelen huya gider!''