Meslek hayatımda belki de en çok meşgul olduğum ve cerrahi tedavisi üzerine en çok yoğunlaştığım hasta gurubu prostat yakınmaları ile başvuranlardır.  Şimdiye kadar oldukça fazla sayıda prostat ameliyatı yaptığımı söylemeliyim.. Belki de takibi en sıkıntılı hastalar, ameliyat etmiş olduğunuz prostatlı hastalardır. Prostat ameliyatı yaptığım gün eve giderken aklım hep telefonumdadır. Çünkü bu hastalar aynen bir bebek gibi sıkı bakım gerektirir ve hele ameliyatın ilk 24 saatinde yakınmları bitmez desek yeridir.

                Hekimlikte elbette kitaplar herşeyi yazmaz.. Bazı .nce noktalar vardır ki bunlar cerrahi sanatında uygulamalar sonucu yavaş yavaş öğrenilir. Buna ben haddim olmayarak bir isim kaydum:” cerrahi akıl”.  Biz hekimler bir hastalığı anlatırken fazla tıbbi terim kullandığımızdan dolayı karşımızdakini sıktığımızın belki de farkında olmayız. Anlat babam anlat.  İyi de bir tıp kongresinde bildiri sunar gibi anlatırsan muhatabın nezaketen veya çekindiğinden anlamış gibi görünür ve bu da seni yanıltır. Geçenlerde polikliniğe 60 yaşlarında bir hasta geldi. Çekingen tavırlar sergiliyordu..Fazla konuşkan biri olmadığı her halinden belli idi.. Kendisini rahatlatıcı bir iki espri yaptıktan sonra şikayetini sormaya sıra gelmişti.  Eliyle başını kaşıdı, etrafa göz gezdirdi, ama bir türlü şikayetini söyleyemiyordu.. “Hani ben şu hastalığımın adını bir türlü hatırlayamıyorum” deyim dururken ben onu konuya çekmeye çalışıyorum.. “İsterseniz bana önce şikayetlerinizi söyleyin, sonra hastalığın adını koyalım” demek zorunda kalmıştı. Dikkati dağılmış ve paniklemiş olacak ki mahcup bir ifade ile “hayır ben kimseden şikayetçi değilim” demişti.  Tebessüm edip devam ettim..”Ben yakınmalarınızı soruyorum, yani gece uykudan uyanıp idrara çıkıyor musunuz, tuvalette çok kalıyor musunuz?”  Elini yelpaze gibi yapıp sallayarak “o da ne demek, bana uyku haram. Tuvaleti mesken tuttum adeta, her saat başı tuvaletteyim.”

                Hastalara şikaayetini sormak ve uygun cevaplar alabilmek de bir sabır ister. Onlara anlayabilecekleri terminoloji ve kelimeler ile hitap etmek gerekir. Bir prostat yakınmalı hastaya “üriner inkontinansınız da var mı” diye sorduğunuzda yüzünüze boş boş bakar elbette.. Adam ne anlar inkontinanstan.  Ona idrar kaçırıp kaçırmadığını, idrar yapma hissi oluştuğunda tuvalete yetişebildiğini mi, yoksa gidene kadar altını ıslatma durumu olup olmadığını sormak gerekir.

               Hep şunu düşünmüşümdür: Medeniyet  ve teknoloji hayatımızı kolaylaştıran bir nimet, ama bu arada farkında olmadan “mekanik bir insan” haline mi geliyoruz acaba? Hastanın etten ve kemikten ibaret olmadığını, onun bir de hiç ihmal edilmemesi gereken bir ruhsal dünyasının olduğunu unutmamamız gerektiğini düşünüyorum. Kendime prensip edinmişimdir;  ameliyatedeceğim hastalar masaya gelmeden önce koridorda kısa bir süre bekler ya, işte ben o anda hastanın yanına gidip elini tutarım ve onu ruhen rahatlatırım.. O hastalar o anda öyle rahatlar ki bunu vücut dilinden okuyabiliyorsunuz zaten.

              Söz nerelere getirdi beni..Güya prostat büyümesinin belirtilerinden bahsedecektim..Aslında daha da önemlisi şu:Prostat nasıl bir organdır, görevi nedir sorusu üzerinden gitmek daha uygun olur diye düşünüyorum.

               Prostat selim veya habis rahatsızlıklarıyla en çok hastalanan erkek organıdır. Mesanenin tam çıkımında olup idrar kanalı olan üretrayı çepeçevre sarar. Erkeklerdeki incelemeler prostat büyümesinin endokrin kontrol altında olduğunu göstermiştir. Araştırmalar serbest testosteron ve östrojen seviyeleriyle prostat hacmı arasında paralellik olduğunu göstermiştir.

 

                                                               SEVDİĞİM SÖZ

              Bir hasta bana “hala kendimi iyi hissetmiyorum, belirtilerim devam ediyor” dediğinde”, “birşeyiniz yok” cevabını vermekten sakınmayı öğrendim.