Üstat Büyükada’da yazlıktadır. Başından geçen bir olayı kendine has üslup ile şöyle anlatmaktadır.
“Kaç gündür genç çığlıklarla penceremin önünden geçen ada süvarilerinin arkasından baktıkça içimde bir heves uyanıyordu. Eşeğe binmek.
Dün akşam alaca karanlığın içinde muradıma erdim. Tasması mini mini çıngıraklarla süslü hoppa bir merkep beni sırtına aldı. Şarkılarla inleyen çamlar arasından geçiyoruz. Etrafıma bakıyorum. Tabiat değil sanat. Karşımda Heybeliada, kıvılcımdan kül yığını, Yörükali’de hala suları kahkahaları yırtan yüzgeçler dolaşıyor. Sık ağaçların karanlığı.
Altımdaki eşek küçük nallarını kuru toprakta tıkırdatarak hoplaya zıplaya koşuyor.
Hay aksi hayvan. Dizgini alabildiğine sola kıvırıyorum. Nafile dümen tutmuyor. Sert akıntıya kapılmış bir sandal inadı ile merkep yolun ortasına baş kıvırmıyor.
Kenardaki çamlara sürtünerek koşuyoruz. Pantolonum yırtılacak, dizlerim parçalanacak. Yuları olabildiğine büküyorum. Eşek inadını kırmak ne mümkün.
Bacağım ihtiyar bir ağacın gövdesine sürtündü, omuzum bir çam dalına çarptı. Küfüre benzeyen bir homurtu ile dizginleri çektim, durduk. Eşekçi merakla sordu:
-Ne oldu bayım?
-Daha ne olsun. Dizlerim parçalanacaktı az daha. Bu ne aksi hayvan böyle. Bir türlü yolun ortasına gelmiyor.
Eşekçi hayretle yüzüme baktı
-Elbet bayım yolun ortasına gelmez.
-Neden gelmez?
-Eşek daima yolun kenarından gider.
Gözlerimin şüphe ile yanan pırıltısını, karanlık içinde gören eşekçi yemin etti.
-Vallahi böyledir. Kime isterseniz sorunuz. Eşekler katiyen yol ortasından yürümezler, daima kenardan giderler.
Gecenin koyulaşan karanlığı içinde kızardığımı görür gibi oldu. Bu kadar akıllı, bu kadar tedbirli bir mahlukun arkasına binmek benim haddim değil. Ondan aldığım bu hayat dersine gizli bir teşekkürle sırtından indim ve yürüyerek eve döndüm.”
Bizim Yalova’nın yol ortasından yürüyen yayalarını ders almak üzere adalara taşımaya kalksak. Adalara sefer yapan DEMTUR’un gemisi almaz. Yenikapı feribotuna sadece insan doldursak, araç almasak, bir seferde götüremez. Götürsek bile bunlara ders verecek yeteri kadar eşek bulamayız. Aya Yorgi yolunda katırlar var ama eğitimli olup olmadığını bilmiyorum.
Şaka bir yana, yayalarımızın nereden ve nasıl yürüyeceğine önem verdikleri yok. Gerçi yeterli yaya kaldırımı var mı derseniz. O da yok. Olanlar da amaçları dışında kullanılıyor.
Yürüyüş yolu üzerinde ayak üstü sohbet edenler, üç dört kişilik yan yana yürüyen gruplar. Başkalarına saygısı olmayan kişiler. Sanki her yer onların ve onlardan başka kimse yok. Bunları yapanlar da ne yazık ki gençler. Karşıdan gelene bakıp yaşına hürmeten yana birazcık çekilme zahmetine katlanamıyorlar. Üzerinize üzerinize gelip siz kaçmazsanız çarpıp geçecekler.
Sürücülerin trafik kurallarına aldırış ettikleri yok araçlarını kendi kuralları ve arzuları doğrultusunda kullanıyorlar. Yine boş buldukları yere diledikleri gibi park ediyorlar. Yaya geçidi, minibüs otobüs durağı, bina girişi hiç önemli değil.
Şehir yollarında yürümesini bilmeyen, beceremeyen toplum, uygarlık yolunda, çağdaşlaşma yolunda, bilim yolunda, sanatta ve teknolojide ilerleyemez. Adım başı tökezler. Ters ve yanlış yollara girdiğinde ayak altında kalır. Karşıdan gelenlerce ezilip kaybolur.