Türkiye’nin bir kültür politikası varmış. The Guardian yazmış ki , Türkiyemiz ‘arkeolojik’ değerlerinin izinde ‘kültürel savaş’ yürütüyormuş.

Tek gündemin ‘savaş’ kelimesi üzerine kurulduğu ülkemizde ‘arkeoloji’ ile ‘savaş’ın da aynı cümlede kullanılması pek ilgi çekici bulunmayabilir. Zira ezeli rekabet savaşı, Suriye iç savaşı, aile içi şiddet, ensest ve töre cinayetleri savaşı, yan baktın savaşı, niye baktın savaşı gibi savaşlar pek makbul.

Guardian Türkiye’nin kültür politikasının şov mu yoksa hak mı olduğunu sorgulamış haberinde. Yeşil Gazete de haberi çevirerek Türkçeleştirmiş. Haberde, yabancı arkeoloji çevreleri ve müzelerden yasadışı yollarla ülke dışına götürülen yapıtları geri isteyen Ankara’nın, bunu sağlamak için yabancılara verdiği kazı izinlerini yenilememeyi, hatta iptal etmeyi göze aldığı, yabancı müzelerde sergilenmek üzere müzelerimizdeki koleksiyonları göndermekten de vazgeçebileceği yazılmış. Ankara Türkiye’ye ait olanı istiyor. Haklı bir talep gibi görünüyor, ama…

İnsan ister istemez merak ediyor, bunları geri almalı mıyız gerçekten? Peki kazıp ülkemizden çıkmasını önlediğimiz ama bir yandan da korumayı beceremediklerimiz ne olacak?

Mesela Allinoi. Yortanlı Barajı’nın suları altında kalan ve üzeri kumla kaplanarak yok olmaya terk edilen Allinoi. M.Ö.300’lerden kalma Zeugma sular altında Bronz çağından kalma Hasankeyf, Konya’da çimentoyla doldurularak eğlence alanına dönüştürülen 5 bin yıllık Askar Höyük Mezarlığı, Yenikapı’da 8 bin yıla tarihlenen tarihi kalıntılar ve Bizans limanının bizzat Başbakan’ın talimatıyla metro kazısının bir an önce tamamlanması için sonlandırılması… Bu çelişkili durumu Guardian gazetesi okurlarına duyuruyor.

İnsan, Unesco Dünya Kültür Mirası’nın tüm kriterlerine %90 uygunluk gösteren Hasankeyf’in ‘ülkenin kalkınması’ adına baraj gölüne feda edileceği gerçeğinin yanında anmak bile istemez ufak tefek yitimleri…

Ama Yalova’da da yıllardır devam eden bir arkeolojik talanın olduğunu duyuyoruz. Sıkça gördüğü depremlerden dolayı zaten hangi yerleşimin hangi dönemlerden geçtiğinin bile net tespitinin yapılamadığı topraklarda yaşıyoruz. Ancak eldeki verilerden anlaşılıyor ki, Yalova bölgesindeki pek çok tarihi eser, yıllar yıllar önce yağmalardan geçmiş. Bugün bile Termal Sarıkaya taraflarında definelerin olduğu define avcılarının buraları elden geçirdiği rivayet ediliyor.

Küçüktüm, okuduğum okulun bahçesinde bir tarihi mezar vardı. Uzun yıllar sandım ki, okul bir tarihi kalıntının üzerine yapılmış.  Ama o bir 8 yaş algısıymış. Meğer Yalova’da müze olmadığı için numune olarak orada bulunuyormuş. Şimdi Allah’a şükür ‘arkeo’ parkımız var da gidip görebiliyoruz canımız çektiğinde. Tabi dış kapının anahtarı yanınızda varsa (!)

Her neyse, Samanlı Muhtarı Çetin Pehlivan, bize Göztepe’nin karşı tarafının, yani Samanlı’nın üst taraflarının antik mezarlarla dolu olduğunu, Samanlı köyünün de Osmanlının ilk köylerinden olduğunu, o döneme ait mezartaşlarının da eski köy mezarlığında bulunduğunu anlatmıştı. Bununla ilgili Yalovalı araştırmacı yazar ağabeylerimizin tespitleri de eserlerinde yer alıyor. Göztepe, Yalova’nın Fikirtepe’si olabilecek bazı kalıntılar içeriyor bazı iddialara göre. 1950’lerde tesadüfen ortaya çıkan Göztepe’deki neolitik dönem kalıntılarıyla ilgili çok az kayıt var. Ama köylüler, Göztepe’nin güneyinde bulunan sırtlarda ve Samanlı’nın üst kesimlerinde asıl neolitik yerleşimlerin olabileceğine inanıyor. Tabi ki buralar define avcıları tarafından delik deşik edilmiş, hatta beni ve pek çok okul arkadaşımı küçüklüğümde çok korkutan o eski dönem mezarının bulunduğu tepe de burasıdır.

Bir diğer ilgi çekici not ise Sümer sitesi olarak anılan kısımdan. Koru ile Tigem arasındaki bu bölgede Yaşar Okuyan’ın gazete çıkardığı dönemlerde, sitenin temeli atılırken bir Bizans havuzuna, çok sayıda sütuna ve tarihi kalıntılara rastlandığını da, bizzat o tarihlerde bunları fotoğraflayan bir kişiden dinledim. Maalesef bu fotoğraflar kamuoyu ile paylaşılamamış anladığım kadarıyla. Yine bu bölgede dalış yapmış Yalovalı profesyonel dalgıçlar da deniz dibindeki sütunların ve kalıntıların varlığını onaylıyor.

Daha da batıya gittiğimizde Delmece’den geçen tarihi su kanalları, nedense koruma altına alınmış ve turizme açılmış değil. Daha da batıda, sarp ve kayalık uç bölgelerinden birinde bir tarihi kilise kalıntısını ise doğa yürüyüşçüleri cümlelerinin arasında geçiriyor.

Güneye indiğimizde Armutlu’nun deniz köylerinin bir zamanlar Osmanlı donanmasına gemi yapımında malzeme sağlamak için kurulan orman köyleri olduğunu kim biliyor, kim bunu turistik değere çeviriyor? Peki kimler Yalova’nın kadim tarihinin karanlık sayfalara gömülmesine izin veriyor?

Biz, hepimiz bu utançta payı olanlarız. Atasına saygıyı yalnızca Atatürk’le sınırlandıranlara değil tabi sözüm. Tüm atalar kutsaldır, tüm tarihi değerler talancılara ve unutulmaya bırakılmadan gün yüzüne çıkarılıp korunmalıdır.  

Hele ki yaşadığınız kente artı değer katma imkanı da varsa.