17 Ağustos depreminde bina enkazında 2 gün kalan Vedat Oncar, bir bacağı ile ayak parmağını kaybetmiş. Kaldığı evin ilk depremde yıkılacağının herkes tarafından bilindiğini söyleyen Oncar, deprem gerçeğine şu çarpıcı sözlerle dikkat çekiyor: “Bir kamyon geçtiğinde sallanıyordu. Hiçbir ev benim ayağımı geri getirmeyecek. Tonlarca para harcanarak yapılan binalar benim bir ayak parmağımdan daha değerli değilse o binaları niçin yapıyoruz.”

Resmi raporlara göre 1999 depreminde 17 bin 480 ölüm, 23 bin 781 yaralı oldu. 505 kişi sakat kaldı. 300 binin üzerinde konut ve işyeri zarar gördü. Depremin vurduğu illerin başında gelen Yalova’da ise 2 bin 504 kişi hayatını kaybetti, 4 bin 505 kişi yaralandı. Bin 440 bina yıkıldı ve ağır hasar gördü.
Yalova halkı, aradan geçen 13 yılda depremin izlerini silmeye çalıştı. İnsanlar artık ev yapmak yerine devletin yaptığı konutları satın alıyor. Yüksek binalara rastlanmayan şehirde 2 yada 3 katlı binalar dikkat çekiyor.

Viraneye dönen şehrin silueti yenilense de insanların yıkılan hayatları canlılığını koruyor. Ailesini, yakınını yada vücudunun en önemli parçalarını kaybeden insanlar, depremi tüm çıplaklığı ile temsil ediyor.
Çınarcık yolu üzerindeki sahilde tatil köylerine bitişik duran prefabrik evler, depremden kalan son insanları konuk ediyor. Tatil yapan insanları uzaktan imrenerek izleyen prefabrik evlerin acılı misafirleri arasında, depremde ayağını kaybeden 29 yaşındaki Vedat Oncar (29) ile annesi Ayten Oncar’ın 8 nüfuslu ailesi dikkat çekiyor.

“YOLDAN GEÇEN ARACIN EVİ SALLADIĞINI SANDIM”

Depremden hemen önce çalışmak için Diyarbakır’daki ailesinin yanından Bursa’ya gelmiş Vedat Oncar. Parası bitince Yalova’daki dayılarının yanına geçmiş, deprem günü ise Hacı Mehmet Mahallesi’nde teyzesinin 3 katlı evinin ikinci katında 6 kişilik aile bireyleriyle sabah 03.00’e kadar çay içip sohbet etmişler. Hayatında ilk kez deprem gördüğünü için oluşan sarsıntıyı yoldan geçen bir arabaya bağlayan Oncar, oluşan paniğe ilk etapta anlam verememiş. Kaçışmalar üzerine korkan Oncar, evi tanımaması nedeniyle çıkış kapısını bulamamış.

Binanın bir anda çöktüğünü söylerken gözleri dalan genç adam, o gün yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Ben salondaydım. Üzerime kolon düştü, bayılmışım. Kafama beton parçaları saplanmış. Sağ ayağımın dizimden alt kısmı ikiye ayrılmış, kemik filan paramparça olmuş, içerisine toz toprak dolmuş. Küçük bir et parçası tutuyormuş ayağımı. Benim dışımda herkes dışarı çıkmayı başarmış.”

“BENDEN DAHA KÖTÜ İNSANLARI GÖRDÜM, HALİME ŞÜKRETTİM”

Karanlıkta, o toz toprak içindeki enkazda Vedat’ı arayan insanlar ancak 2 gün sonra baygın halde bulabilmiş. Hastanede 6 gün sonra uyandığında sağ bacağının diz altından kesildiğini görmüş. Sağ ayağının bir parmağının koptuğunu ve kafasında bir sürü dikiş olduğunu öğrenmiş.

Yaşadığı travmayı atlatamayan Oncar, kendi ifadesiyle sağlam geldiği Diyarbakır’a ‘sakat’ dönmek istemediği için ailesini Yalova’ya çağırmış. Bir yıl evden dışarı çıkmamış. Annesinin desteği ile toparlanmaya çalışmış ama diğer engellilerle tanışması kendisini biraz olsun toparlamasına vesile olmuş. “Sakatlar derneğinde benden daha kötü durumda insanlar gördüm, halime şükrettim” diyen Oncar, 5 yıldır süper ligde basket oynuyor. ancak hala yüksek binalardan korkuyor, çok katlı evlere çıkamıyor, üst katlardan aşağıya bakamıyor.

“EVİN YIKILACAĞINI HERKES BİLİYORDU”

“Benim kaldığım evin ilk depremde yıkılacağını herkes biliyordu. Çünkü temeli sağlam değildi, yoldan geçen araçlar sallıyordu.” diyen Vedat Oncar, şunları dile getiriyor:
“Ben müteahhit olsam büyük demirler, güçlü kolonlarla çok sağlam evler yaparım. Öncelikle temelini çok sağlam atarım. Çünkü onun gibi 100 tane ev olsa bir ayağıma değişmem. Benim ayağım olsa çalışırım, yine o evi yapabilirim. Tonlarca para harcanarak yapılan binalar benim bir ayak parmağımdan daha değerli değilse o binaları niçin yapıyoruz. Niye yıkılacak binalar yapıyoruz, niye oralarda oturuyoruz? Bir ayak parmağımız etmeyen binalara canımızı emanet ediyoruz.”

Vedat Oncar’ın, kırılan, parasızlık nedeniyle iple bağladığı ayak protezi dışında şimdilerde önemli bir sorunu daha var. Yaşadıkları prefabrik evleri devlet tarafından bir bir yıkılıyor. Bir ikisi hariç tamamını yıkmışlar. Durumu iyi olanlar ev almış yada kiraya çıkmış. Kendisi de TOKİ’den ev almak istemiş ancak 5 bin lira peşinat bulamadığı için alamamış. Kiraya çıkacak parası olmayan Vedat, “Ne yapacağımı bilmiyorum, vallahi perişan olmuşuz.” diyerek çaresizliğini ifade ediyor.

Bir tersanenin yemekhanesinde aylık 700 liraya çalışan Oncar, durumunu, “Vallahi yetiştiremiyorum, burada kalan yemekleri götürüyorum mecburen.” diye anlatıyor.

DEPREMİ DUYUNCA OĞLUM ÖLDÜ SANDIM, KOŞARAK YALOVA’YA GELDİM

Yalova’dan Diyarbakır’a gelin olarak giden, depremi ise televizyondan öğrenen anne Ayten Oncar, oğlunun ve ailesinin öldüğünü sanmış. Adeta ‘koşarak’ Yalova’ya geldiğini anlatan anne Oncar’un, “Gelmez olsaydım, görmez olsaydım.” derken gözleri doluyor. Çok zor günler geçirdiğini vurgulayan Ayten Oncar, şunları ifade ediyor: “Ailemden 8 kişi bir evin içinde öldü. Onun şokunu hala yaşıyorum. Oğlum zaten perişan vaziyetiydi. Günlerce hastanede uyanmasını bekledim. Hala perişan vaziyetteyiz.”
Editör: TE Bilişim