Aslında bu yazının başlığını ''Boş Fıçı'' koyacaktım, ama nedense içimden bir ses bu kararımı değiştirdi. Niye mi? Söyleyeyim... Hani ''suret-i haktan'' görünür gibi yapıp bulanık suda balık avlamaya çalışan bazı insanlar, pardon ''hayat süren zavallılar'' vardır ya...Böylelerinin işi gücü fitne ve fesat saçmaktır evrene. Algı operasyonlarını kullanarak akarsuyun mecrasını değiştirmeye gayret ederler hep. Böyleleri sosyal medya veya asosyal medya yoluyla habire kin ve nefretlerini kusarlar da kusarlar...
            Neden mi böyle bir başlangıç yaptım, söyleyeyim. Sabah sabah kahvaltımı yapmışım, televizyon seyretmekteyim. Bir de baktım ki ''cemaziyelevvelini bildiğim'' bir sınıf arkadaşım, adeta bir ''karamamba'' gibi birşeyler kusmuş. ''Kusmuş'' ifadesi için sert veya haddini aşan bir terim nitelemesi yaptığımı düşündüğünüzü sanıyorum. Zira seçim sathi mailine girerken de o ortak sayfaya siyaset sokup fesatlık yaptığında uygun bir dille uyarmıştım. Öyle iddialı konuşuyordu ki! Kendisini uyarmıştım... ''Bak bu sayfa mezunlar sayfası, burası birlik, beraberlik ve kardeşlik sayfası...Herkesin dünya görüşüne saygı duyarım, ama lütfen buraya karamamba gibi zehir ve de kininizi kusmayın!''
            Zat-ı Şahaneleri(!)'nin bir ''kuyruk acısı''nın mevcut olduğunu biliyorum, ama buraya yazmak istemem. Hatta benim daha önce yazmış olduğum bir köşe yazım da vardı, onu da paylaşmıştım sayfada... ''Boş Fıçı Çok Ses Verir'' adlı yazımı yani... Hani kırmadan, dökmeden, gönül incitmeden şöyle demiştim: ''Bak, ben senin gibi bol keseden atmıyorum, tahminlerinin tersi çıkacak ve mahcup olacaksın. Zira seninki tahmin değil de temenni!''
            Olabilir, temenni de de bulunabilir insan, ama karşı tarafı aşağılayarak, yok sayarak ve hakaret ederek bilgi paylaşılmaz ki! Her seferinde de o kutlu sözü hatırlatıyordum... ''''Bırak kinleriyle mahvolsunlar!'' Mahvolmalarını temenni etmiyorum ki, ama böyle boş fıçılar bu kinleriyle kendi kalplerini mahvediyorlar, farkında değiller... Ne demişler... ''Boşboğazı ateşe atmışlar da 'odun yaş' demiş!''
            Başlık yanlış mı yani! ''Minare de doğru, ama içi eğri!'' Birkaç haftadır bizim horoz arkadaşın sesi kısılmıştı, ama bugün yine ''gugulu gu'' diye ötmeye başlamaz mı!
            O söz sanırım şöyleydi: ''Bazı horozlar vardır ki öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlarmış!'' Birşey diyemiyorum, hani güneşi kendinin doğdurduğunu sanıyorsan var o hazı içinde tadarak ve yaşayarak mutlu ol Cimşitcan... Ama lütfen çatallı dilini çıkararak karamambalık yapma, sonra işimiz yoksa senin zehirinin antidotunu arayalım! 
            Bu arkadaşımın adını karartıyorum, acaba ne diye hitap etsem ki! Buldum, buldum,biraz önce söylemiştim ya... Cimşitcan diyeceğim ona...
            Dedim ya ben onun ''ciğerini bilirim.'' Biraz özentilidir, sosyal sınıf değiştirerek kendini biryerlere konumlandırmak istemiştir hep. Buna bir zaaf mı desek, ne desek!
            Omurgasız insanları ben kuru bir yaprağa benzetirim. Rüzgar onu önüne katar ve sürükler de sürükler. Veya sahile atılmış bir pet şişeye de benzetebiliriz böylelerini. Dalga vurdukça bir o yana, bir bu yana gider de gider bizim pet şişe...Bak bu klavyenin azizliğine, aslında pet şişe yerine ''Cimşitcan'' diyecektim. Neyse sürç i lisan eylediysek affola!
            Yani şimdi ben ne yapayım, sessiz mi kalayım... Dostluk sayfasındaki o üç ''karamamba''dan, onların bilgi diye saçtıkları ''inci''lerden bahsetmek istiyorum biraz da... Şehirlerinin adını maskeleyerek yazacağım. Birisi Sıcakşehir'den yazıyor...Ondaki kuyruk acısını biliyorum. Şu son deprem felaketinde neler yazmadı neler! Zehirli bir dil ki! Allah ıslah etsin! Ben bu tiplere ''mermisi bitmiş asker'' derim. Mermisi bitince, yani fikir dağarcığı iflas edince başlar hakaret etmeye...Sermayesi tükendi ya!
            Birisi de Soğukşehir'de yaşamakta... Öyle paylaşımlar yapıyor ki toplumun sinir uçlarına dokunmakla eşdeğer yani...Raf ömrünü çoktan tamamlamış ve de yürürken bir sebeple yalpalayan bir sanatçı bozuntusunun bir zehirini paylaşmaz mı! ''Türk halkının yarısı cahilmiş!'' Akla zarar derler ya! Ben de cevap vermiştim... ''Bazen okumakla da cehalet artarmış!''


            Hele Başşehir'de yaşayan Nedamet'e ne demeli! İsminin önü biraz kalabalıklaşmış ve de sanki güç zehirlenmesine yakalanmış hali var... Buna  kibir veya ''megalomani'' de diyebiliriz. Volter havalarında nutuk atıyor. Jakobenimsi bir bakış, adeta bir Monşer duruşunda mübarek... Zavallılığına gülüyorum da haberi yok bunun... Nedamet, ateş olsan cürmün kadar yer yakarsın! Bak benden söylemesi...Dediklerinin tersi çıktı zira! Ne haber!
            Büyük lokma ye de büyük söz söyleme derim...