Yalova Gazetesi’nin en yeni ve en ilgi çeken bir diğer serisi “Nasıl Oldun?” Yalova’nın en büyük isimlerini konuk almaya devam ediyor. Bu haftaki konuğumuz “Aliço” lakaplı Yalova’nın büyük ses sanatçısı Ali Çolakoğlu oldu. Gazetemizin İnternetten Sorumlu Müdürü Duygu Saral, Ali Çolakoğlu ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdi.

“Hayata 6 yaşında su satarak başladım”

Kendisi hakkında bilgi veren Ali Çolakoğlu, “17 Ekim 1962 Zonguldak doğumlu, evli, bir çocuk babası, musikiye gönül vermiş garibana gönül vermiş çocukları çok seven yaşlılara saygı duyan normal senin benim ve bizim gibi bir adam. Sevenlerimizin ve gönüldaşlarımızın beni kendilerine göre bir yere koyduklarını biliyorum. İşte Aliço orada aslında. Aliço'nun birçok gönülde olduğunu biliyorum. Sokakta dahi gezerken asla kafamı kaldırmamaya çalışıyorum. Hayata 6 yaşında su satarak başladım ve 75 kuruş kazanmıştım. Rahmetli babama ben sakızda satmak istiyorum dedim. Bir elimde sakız bir elimde su bidonu ve büyük paralar kazanmıştım. Babam o dönemlerde sakızı borç yazdırarak almıştı. Borcu kapattık. O hayatı yaşamaya çalıştım. Çünkü 8 kardeşin en küçüğü bendim. Sokaktan gelmenin avantajı beni bugünlere getirdi” ifadelerini kullandı.

“O gece kendimle yüzleştim”

Eşref Üstün Nasıl Oldun? Da Eşref Üstün Nasıl Oldun? Da

Yaşadığı hastalık döneminden bahseden Çolakoğlu, Ağır bir kemoterapi dönemi geçirdim. Kanser hastalarına bazen destek vermeye gidiyorum. İlk hastaneye yattığım gün kendimle çok yüzleştim. 112 kilodan 59 kiloya kadar düşmüştüm. Bir hata mı yaptım, birisini mi kırdım? Diye sorguluyorsunuz ya işte ben o yoğun bakım gecesinde kendimle çok yüzleştim. Bir gün sonra dedim ki doktoruma “ben buradan çıkmalıyım, ben buranın hastası değilim” dedim. O benim dönüm noktamdı. Yeneceğime inandım. Rabbim de güç verdi. Şunu öneriyorum hiçbir hastalığın çaresi yok diyorlar ya bazen çaresi olmayan hiçbir şey yok. Yeter ki inanalım. Artık her hastalığın bir çaresi var. Kanserin dahi var. Üstüne gideceksiniz. Ben seninle mücadele etmeye varım diyeceksiniz. Sabah uyandığınızda ayna ile yüzleşeceksiniz. Bugün daha iyi olmalıyım demeliyiz aslında” dedi.

“İnsanlara bir gönül borcum vardı”

Televizyon ekranlarına giriş hikayesini anlatan Çolakoğlu, “2016 yılı Mayıs ayında Rumeli TV'nin bir programına katıldım. Katıldıktan sonra genel yayın yönetmeni benimle program yapmak istediğini söyledi. Böylece ekran yolculuğum başladı. Tedavi döneminde biraz ara verdim. Ayakta durmak zorundaydım. Çünkü beni ayakta tutan en büyük sebeplerden birisi de dostlarımın ve beni sevenlerin beni hayatında görmemiş ve benim için pandemi döneminde Kahramanmaraş'tan, Batman'dan kan vermeye gelen insanlara bir gönül borcum vardı. Dostlarımın gönüldaşlarımızın dualarıyla ayaktayım. Çok şükür bugünlere geldim. 6 Temmuz benim için çok önemli bir tarih. Son Pet raporumun temiz çıktığı gündü. Saçlarım uzundu o gün berberime pet sonucumun temiz çıktığını ve saçlarımı kes dedim. Hayata yeniden başlamak istediğimi söyledim ve kestik. O gün bugündür bu saçı kullanıyorum” şeklinde konuştu.

“Aşk kalmadı”

Geçmişten günümüze müzik piyasasının değişiminden söz eden Çolakoğlu, “Duygu kalmadı, aşk kalmadı. Şimdi bilgisayarın karşısına geçiyorsunuz, hem çalıyor, hem söylüyorsunuz. Notanız karşınıza çıkıyor. Ama orada bir yorum var. Küçük bir nüans koymak lazım. Güzel bir si bemol verirseniz o şarkıyı farklı yaşarsınız. Diyez verirseniz biraz okşatırsınız, yumuşatırsınız. O duygu yok. Mesela ben bir türkü için yazıyorum, siliyorum. Kolay değil. Şimdi neden şarkı yok piyasada? Çünkü duygu yok, yorum yok. Şarkıyı dinliyorsunuz. İki ay gidiyor, 3. Ay arkayı dönüyorsunuz, bakıyorsunuz şarkı yok. Yeni dönemden en iyi şarkı “Onun arabası mı var güzel mi güzel” Hala kimse onu yakalayamadı. Ama bizim Türk müziğine, halk müziğine baktığınız zaman bir gönül var, emek var” ifadelerini kullandı.

“Yerde hayata hep hüzünlü baktım”

Ali Çolakoğlu beste olsa hangisi olurdu sorusuna cevap veren Çolakoğlu, “Muhakkak ki hüzzam makamında bestelerdim. Keşkelerim yok, eğerlerim hiç olmadı. Birçok yerde hayata hep hüzünlü baktım. Eğer bir beste yapmaya çalışırsam kendime muhakkak hüzzam bestelerdim. Hüzzamın o hüznü,  rast makamının o neşesini, hüseyni makamının coşkunluğunu verirdim kendime. Musikiye gönül vermiş birisiyim. Kanun çalıyorum, ud çalıyorum, cümbüş de çalıyorum. Rahmetli babamda çalardı, söylerdi. Öyle büyüdük. Ben beste ayırmıyorum. Çünkü her bestenin bir hikayesi var. Yaşanmışlığı var, emek var. Emeği ben ayırmıyorum” şeklinde konuştu.

Muhabir/Duygu Saral

Kameraman/Göktuğ Doğukan Yüksel

Editör: Rümeysa Şahin