Üretim yapan bir işyerinde kaliteli ürünler elde ediliyorsa, işletme aksamadan verimli bir şekilde çalışıyorsa, bunu sağlayan oradaki beden ve beyin güçlerini kullanan insanlardır.

Hizmet veren bir kurum, başvuranlara yararlı oluyor, sorunlarını çözüyor, sıkıntılı gelenler memnun ayrılıyorsa, orası iyi yönetiliyor ve orada işini bilen, çalışkan, iyi niyetli insanlar var demektir.

Bir ülke ileri ve uygar bir ülke ise her yönü ile güçlü ve zengin ise bu baştaki yöneticiler sayesinde olmuştur. O tür kişileri iş başına getiren bilinçli toplumun da katkısını göz ardı etmemek gerekir.

Bütün bunların aksi durumlar da söz konusu olabilir. Yine yaratıcısı insan faktörü değil midir? Peki farklı sonuçlar çıkaran insanlar arasındaki fark nedir?

Şudur; Bilgi ve yetenek. Herkes her işi kusursuz yapamaz. Herkes aynı işte aynı başarıyı gösteremez. En basit rutin işleri yapanın bile ne yaptığını bilmesi, o iş hakkında biraz bilgisinin olması gerekir.

Kaldı ki özel ve karmaşık işlerin detaylarına inince birçok incelikleri püf noktalarının olduğu görülür. Onları aşmak ancak bilgi ile olur. Bilgi ilk etapta eğitim ile elde edilir. Günümüzde meslekler kendi içlerinde bile çeşitli dallara ayrılmıştır. Her birinin eğitimi ayrı sınıflarda verilmektedir.

Yeterli eğitimlerden geçerek, gerekli bilgileri alan kişi, yine de işinin ehli sayılmaz. Belirli bir deneyim kazanması da şarttır. Yeter mi? Yetmez.

Öyle işler vardır ki yetenek ister. Herkes heykeltıraş, ressam olamaz. Eline kesici bir alet alan taşı, tahtayı yontar ama ortaya bir sanat eseri çıkaramaz. Eli fırça tutan ancak duvar boyar, ama tual üzerine ressamın vurduğu fırçalar bir tablo yaratır.

Müzik kulağa hoş gelen ses diye tanımlanır. Sağır olmayan herkes müzik dinler ve zevk alır. İş şarkı söylemeye, bir enstrüman çalmaya gelince çok iyi bir kulak, nefes ve parmaklar gerekir. Bilgi bu yeteneklerin tamamlayıcısıdır. Bu şu demektir; sadece bilgini yetersiz kaldığı durumlar vardır.

Eğitim sistemimiz mesleğe yöneltmede yeteneği gözeten hiçbir özellik taşımıyor. Orta öğretimi geçen herkes üniversite okumak zorundaymış gibi bir yarış var. Sayıları özel vakıf üniversiteleriyle iki yüze yaklaşan yüksek öğrenim kurumlarının içinde eski ve isim yapmış, seçkin, sayıları onu geçmeyenlerin dışındakilerin düzeyleri çok düşük. Üniversite olmaya ne öğretim üyeleri, ne de donanımları yeterli.

Böyle olunca, buralardan mezun olanlar mesleklerinde eksik bilgi ve zaten girişte yetenek araştırması yapılmadığından beceri yoksunu olarak iş hayatına atılıyor.

Tüm meslek dallarında diplomalı o kadar çok eleman var ki, hemen hemen hepsi işsiz. Özel sektör içlerinden bilgi ve yeteneklerini yeterli bulduklarını seçip alıyor. Geriye kalanlar eğitim aldıkları dalların dışında ne olursa yapar durumda geçimini sağlama savaşı veriyor.

Kamu sektörüne gelince, buralara girmek için bilgi ve yeteneğin hiç önemi yok. Son bir yıldır yaşananlar bu birikimin sonucu. Önce paralel yapılanma dediler, ardından FETÖ diye adlandırılan cemaat mensubu diye yüzbinlerce kişi görevlerinden alındı ve çoğu da tutuklandı. Demek ki işe girmek için bilgi ve yetenek yerine ocu , bucu olmak gerekiyormuş.

Peki onların yerine kimler geldi ve geliyor. Yine işinin ehli olmayan şucu bucular. Bu kadrolarla bizi nasıl bir gelecek bekliyor düşünmek bile istemiyorum.