Demokrat Partisi Genel Başkanı Gültekin Uysal, beraberindeki parti heyeti ile birlikte 13 Ekim Pazartesi günü Yalova’ya geldi. İlimizde birçok temas gerçekleştirerek sivil toplum kurulu temsilcileri ve birbirinden farklı siyasi partilerin Yalova’daki yöneticileri ile bir aya gelen Başkan Uysal, Demokrat Parti Yalova İl Binası’nda basın açıklaması gerçekleştirdi. Başkan Uysal için düzenlenen toplantıya Demokrat Parti Yalova İl Başkanı Zehra Görener, Taşköprü Belediye Başkanı İsmail Arslan ve Yalova’daki Demokrat Partililer geniş bir katılım sağladı.
Başkan Uysal basın açıklamasında Türkiye’yi ilgilendiren birçok konu üzerine değerlendirmede bulundu ve iktidara yönelik eleştiriler getirdi.
“İsrail’in Gazze’de iki yıldır sürdürdüğü operasyonlar adeta soykırım niteliğinde sonuçlar doğurdu”
Yalova ziyareti kapsamında ilk olarak Taşköprü Belediye Başkanı İsmail Arslan’ı ziyaret ettiğini ve kamuoyunu ilgilendiren konularda vatandaşları bilgilendirmek amacıyla partisinin il başkanlığından basın toplantısı gerçekleştirdiklerini belirterek konuşmasına başlayan Genel Başkan Uysal, “Bölgemizde cereyan eden hadiseler, istesek de istemesek de Türkiye’yi ilgilendiriyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin milli güvenliğine dönük tehditler ve meydan okumalar; maalesef yanlış işleyen politikaların neticesi olarak, bölgenin olduğu kadar Türkiye’nin de aleyhine seyretmektedir. Özellikle İsrail’in Gazze’de iki yıldır sürdürdüğü operasyonlar adeta soykırım niteliğinde sonuçlar doğurdu. Bugün ateşkes sağlanmış gibi görünse de bunun yarınlara dönük büyük güvenlik riskleri barındırdığını, hem Filistinliler hem de bölge açısından tehlike oluşturduğunu bir kez daha vurgulamak gerekir. Tabii Türkiye’nin can yakıcı pek çok meselesi var. Ekonomiden başlayarak geniş halk kitlelerinin uygulanan yanlış politikalar sonucunda alım gücünü kaybettiği bir gerçektir. Bu yanlış politikaların bedelini birinci derecede sorumluluk sahibi olan hükümet üstlenmesi gerekirken, maalesef milyonlarca vatandaşımıza bu bedel ödetiliyor. Özellikle bugün NAS politikası dediğimiz yaklaşımla fiili olarak enflasyonun hiperenflasyon düzeylerine çıktığı bir dönem yaşadık. Hâlâ resmi enflasyon ile sokaktaki vatandaşlarımızın fiilen yaşadığı enflasyon arasındaki fark kapanmış değildir. Milyonlarca insanımızın emeğinin, iktidarın ihtiyaçları nispetinde açıklanan enflasyon oranlarıyla çalındığına şahit oluyoruz” dedi.
“Muhalefet partilerinin belediyelerine yönelik baskıları ve nasıl bir kıskacın uygulandığını hepimiz gördük”
İktidara yönelik getirilen eleştirilerin ardından muhalefetin karşılaştığı sorunlardan bahseden Genel Başkan Uysal, “Eleştiri getirenleri sahtekâr ilan etmekle kalmıyor; büyük bir yüzsüzlükle, başta şahsımız olmak üzere eleştiride bulunanları tazminat davalarıyla yıldırmaya çalışıyorlar. Öte yandan gösteriş amaçlı tasarruf tedbirleri uygulanırken, 22–23 yıldır olduğu gibi kaynak kullanımında öncelik sıralamaları yanlış tespit ediliyor. Yolsuzlukların sistematikleşmesi milli güvenliğimizi tehdit edecek bir eşiğe ulaşmıştır. Devletin aldığı kararların etkinliğini kendi uygulamalarıyla birlikte topluma ve yerel yönetimlere anlatabilme imkânı varken, kendi genelgelerine bile uymadıklarını görüyoruz. Bunun bedeli olarak milyonlarca insanımıza ek vergiler ve fahiş fiyat artışları biçiminde yansımaktadır. Bu süreç, özellikle son yerel seçimlerin ardından, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen düzenleme ile yargının siyasetin bir aparatı haline getirildiği bir dönemi beraberinde getirmiştir. Yargının siyasetin sopası haline dönüştürülmesiyle muhalefet partilerinin belediyelerine yönelik baskıları, özellikle İstanbul örneğinde geçtiğimiz yıl içinde nasıl bir kıskacın uygulandığını hepimiz gördük. Bugün bu sürecin bir başka merhalesi olarak Ankara’da da, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Mansur Yavaş hakkında bir soruşturma sürecinin başlatılmaya çalışıldığını görüyoruz. Ama bütün bunlar nafile çabalardır. Milli irade, sandık aracılığıyla kendini gösterecektir” şeklinde konuştu.
“Hesap vermekten kaçmak için hukuku ve demokratik işleyişi boğarak, çeşitli bahanelerle Türkiye’yi büyük bir çıkmaza sürüklüyorlar”
İktidara yönelik eleştirilerini sürdüren Genel Başkan Uysal, “Bazıları işlerine geldiğinde “Menderes” diyor, işlerine geldiğinde “Demokrat Parti” diyor; bugün demokrasinin imkânlarıyla iktidar olup demokrasiyi boğma gayreti içerisindeler. Hesap vermekten kaçmak için hukuku ve demokratik işleyişi boğarak, çeşitli bahanelerle Türkiye’yi büyük bir çıkmaza sürüklüyorlar. Ancak bütün bunlar nafile çabalardır. Türk milleti çok partili hayata geçtiğinden beri elindeki en büyük enstrüman olan sandıkla iktidarları değiştirebilme kabiliyetine sahiptir. Bunca yıl boyunca vatandaşımız, kavga-dövüş yerine sabırla sandıkta görevini yapmıştır; istikrarın ne anlama geldiğinin bilincindedir. Bizler de Demokrat Parti olarak dünden aldığımız bayrağı bugün yeniden bu ülkeye söyletebilmek için var gücümüzle bütün arkadaşlarımızla mücadele ediyoruz. Bugün sorumluluk siyasettedir. Siyasetin sıkışmış olduğu dar bir parantez vardır. Bunlar gitsin; bu yöntemlerle biz yağmalayalım anlayışının ötesinde, hızla değişen dünyada doğru bir siyasi akıl ve programla buluşma ihtiyacı vardır. Dün, kıt imkânlarla büyük sıçrama hamlelerini gerçekleştirmiş ve başarmış bir geleneğin sahipleri olarak; bugün kimliklere, mahallelere hapsolmuş siyasetin vatandaşlarımızın taleplerine yanıt vermediği kanaatindeyiz. “Kolay siyaset” diye tanımladığımız, etnik ya da dini temelli siyaseti reddederek; demokrasi ve hukuk zemininde, Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit vatandaşları olarak alın terinin karşılığını aldığı bir Türkiye hayalimiz var. Bugün uygulanan politikalarla sadece zaman kaybedilmedi; aynı zamanda bölgesel yanlış tercihler de ülkemizi olumsuz etkilemiştir” ifadelerini kullandı.
“Etnik bölücü siyasetin etkisini büyütecek her adım, ülkenin birliğine ve beraberliğine zarar verir”
Dış gelişmeler ve bunları Türkiye’ye olan etkileriyle birlikte “Terörsüz Türkiye” adı verilen sürece dair konuşan Genel Başkan Uysal, “Suriye’ye yönelik “rejim değiştireceğiz” gibi müdahaleler ve yanlış tercihler, İsrail’in ateşinin Türkiye’yi de tehdit edecek noktaya gelmesine neden olmuştur. Bu yanlışlardan geri döneceğiz. Meşruiyetini milletten alamayan iktidarların, menfaatleri karşılığında dış güçlerden destek arayışına girmesi kabul edilemez. Demokrat Parti olarak biz, dünden bugüne bunun kavgasını vermiş bir hareketiz. Geçmişte yaşanan 27 Mayıs’ları, 12 Mart’ları, 12 Eylül’leri niçin muhatap olduğumuzun milletimiz tarafından daha iyi anlaşılması gerektiğine inanıyoruz. Kendi iç siyasi hesaplarını gerçekleştirmek için, terörü alet eden ve etnik bölücü siyaseti meşrulaştırmaya çalışan her tür girişime karşıyız. Terör ne müsamaha ne de tereddüt kaldırır; Türkiye’nin karşı karşıya olduğu problem yalnızca terör değildir, aynı zamanda terörü aparat haline getiren etnik bölücü siyasettir. PKK’nın ve uzantılarının muhataplığı konusunda Demokrat Parti olarak şunu netleştirmek isteriz: Kamuoyuna “çözüm süreci” veya “İmralı süreci” adıyla getirilen yaklaşımlar, PKK’yı Kürt vatandaşlarımızın meşru temsilcisi haline getiremez. Bu tür süreçlerin hiçbiri, doğrudan halkın işleyen demokrasisi ve demokratik kanallar yerine dış başkentler veya gayri meşru aktörler üzerinden yürütülmemelidir. Biz demokratik kanallar üzerinden muhatap olunması gerektiğine inanıyoruz. Etnik bölücü siyasetin etkisini büyütecek her adım, ülkenin birliğine ve beraberliğine zarar verir. Son yıllarda Türk Silahlı Kuvvetleri ve emniyet güçlerimizin teknik imkânlarının artmasıyla alan hâkimiyeti sağlanmıştır; buna paralel olarak Suriye’deki gelişmeler yanlış tercihler neticesinde bir boşluk ortaya çıkarmış, ABD gözetiminde PYD’nin güçlenmesine yol açmıştır. Bu, hepimizin gerçekliğidir. Bugün PKK liderinin göstermelik ilan ettiği “silah bırakma” çağrılarına rağmen, PYD üzerinden Suriye’de herhangi bir taahhüt verilmediğini görüyoruz. Mecliste bazı çevrelerin terör örgütü sempatizanlarını meşrulaştırır gibi davranması, bunca yıl kanlarıyla vatan topraklarının hamuruna karışmış şehitlerimizi, gazilerimizi ve korucularımızı derinden yaralamıştır. Bunu siz değerli hemşerilerimize bir kez daha iletmek isterim” dedi.
“Türkiye, doğru siyasi akıl, adil kaynak dağılımı ve hukukun üstünlüğü ile yeniden hak ettiği yere ulaşacaktır”
Türkiye’nin yaşadığı problemlerden çıkış yolunun tüm siyasi aktörlerin sorumluluk bilinciyle hareket etmesiyle olabileceğine dikkat çeken Genel Başkan Uysal, “Başarısız iktidarlar elbette olmuştur; kötü performans sergileyen iktidarlar da olmuştur. Ancak Türkiye’de hiçbir zaman kötü niyetli iktidarlar olmamıştır. Bugün ise ülkenin menfaatlerini ikinci plana atarak dış ilişkileri partinin çıkarlarına indirgemeye çalışan bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. Bütün bu süreçlerden çıkış, demokratik nizam içerisinde olacaktır. Vatandaşın elindeki en büyük imkân sandıktır ve bu imkânı korumak tüm muhalefetin sorumluluğudur. Biz bu düşüncemizi dün de bugün de açık yüreklilikle ifade ettik. Aksi takdirde Türkiye; çift haneli işsizlik, çift haneli enflasyon ve çift haneli faiz oranları ile milyonlarca insanın daha fazla bedel ödediği, bir avuç insanın ülkenin kaynaklarını sömürdüğü bir tablonun muhatabı olur. Ancak ben şuna inanıyorum: Bu sorunlar çözülemez değildir. Türkiye, doğru siyasi akıl, adil kaynak dağılımı ve hukukun üstünlüğü ile yeniden hak ettiği yere ulaşacaktır. Yeter ki Türkiye, büyüklüğüne denk bir siyasi akılla, kadroyla ve programla buluşabilsin. Bizler de 70 yılı aşan bir zaman dilimi içerisinde, tarihin imbiğinden süzerek getirdiğimiz tecrübe ve değerlerimizle önümüzdeki süreçte çok daha güçlü bir şekilde milletimizin huzurunda olmak istiyoruz ve bunun mücadelesini veriyoruz. Bugün de bu maksatla siz değerli Yalovalı hemşehrilerimizin ve dava arkadaşlarımızın huzurundayız” şeklinde konuştu.
“Muhalefet olarak Türkiye’nin bir an evvel seçime gitmesini talep ediyoruz”
Demokrat Parti’nin olası bir erken seçim bekleyip beklemediğine dair soruya cevap veren Genel Başkan Uysal, “Erken seçim kararını almanın şartları, artık eskiden olduğu gibi parlamenter demokratik modeldeki gibi değil. Bugün erken seçim kararı almanın yolu ya Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin beşte üç çoğunluğuyla bir karar alması ya da Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın bu yönde bir talepte bulunmasıdır. Siyasi konjonktüre baktığımızda, kaybedeceği bir seçime iktidarın gitmek isteyeceği kanaatinde değilim. Özellikle ekonominin bu haldeyken, yüz binlerce insanın işsiz kaldığı, binlerce işletmenin iflas eşiğine geldiği bir süreçte bu döngüyü tersine çevirmeden erken seçim kararı almak iktidar açısından çok olası görünmüyor. Bizim de bu anlamda kısa vadeli bir beklentimiz yok. Ancak Türkiye’nin behemehal bir iktidar değişikliğine ihtiyacı var. Çünkü bu iklim değişikliğini Türkiye gerçekleştiremezse daha büyük bedeller ödeyecektir. Vatandaşımızın bu noktadaki iradesi çok kıymetlidir. Son yerel seçimlerle birlikte ülkenin fotoğrafına baktığımızda, uzun yıllardır yerel yönetimleri kontrol etmiş oldukları pek çok bölgede seçimleri kaybetmiş bir iktidar görüyoruz. O nedenle yeniden milletin iradesine başvurmak çok kıymetli. Bu açıdan muhalefet olarak elbette Türkiye’nin bir an evvel seçime gitmesini talep ediyoruz. Ancak tekrar altını çizeyim: Bu şartlar altında iktidarın, Ana Muhalefet Partisi Cumhuriyet Halk Partisi’nin de zaman zaman dile getirdiği TBMM zeminindeki bu tür taleplere karşı kayıtsız bir tutum sergilediğini görüyoruz.” dedi.
“AK Parti iktidarına karşı seçim kazanmak, Türkiye’de fiilen bir ‘suç’ haline geldi”
Muhalefet belediyelerinin AK Parti’ye geçişlerinin nedenlerinin ne olabileceğine dair gelen soru üzerine konuşan Genel Başkan Uysal, “Türkiye’de bir çizgi çizilmiş durumda. Çizginin iktidar tarafında kalırsanız, her türlü soruşturmadan, kovuşturmadan muaftınız. İktidarın tehdidi ortada. Ancak bunlar nafile çabalardır. İsim vererek konuyu kişiselleştirmek istemem ama AK Parti iktidarına karşı seçim kazanmak, Türkiye’de fiilen bir ‘suç’ haline geldi. Bir parti devletine dönüşmenin doğal sonucu budur. Biz bu düzene yalnızca bugün değil, 16 Nisan referandumuyla birlikte itiraz ettik. Hatta daha da geriye gidelim; 7 Ocak 1947’de Demokrat Parti’nin ilk Büyük Kongresi’nde, tarihe ‘Hürriyet Misakı’ olarak geçen belgede, devlet başkanlığı ile parti başkanlığının ayrılmasını talep etmiştik. O gün bunun mahsurlarını işaret etmiştik. Bugün geldiğimiz noktada, devletle partinin birleşmesinin sonuçlarını yaşıyoruz. Sayın Erdoğan’ı eleştirdiğinizde, Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlamasıyla yargılanıyorsunuz. Böyle bir çarpıklık içinde, devleti ele geçirdik diyerek işlenen hukuksuzluklar, usulsüzlükler ve yolsuzluklar, tarihimizde görülmemiş ölçüde sistematik hale gelmiştir. İddia ediyorum, geçmişte bu ülke bütçesinin üçte ikisiyle yönetilebiliyordu. Bugün yarısıyla bile yönetilebilir. Çünkü sistematik yolsuzluklar Türkiye’nin milli güvenliğini tehdit eder hale gelmiştir. Bütün bu sürecin özünde, ne pahasına olursa olsun demokrasiyi yok ederek iktidarlarını sürdürme gayreti vardır. Muhalefet partilerine ve belediye başkanlarına kimi zaman havuç uzatarak, kimi zaman sopa göstererek kendi tarafına çekme çabası görülüyor. Ama ben bu büyük milletin demokrasi bilincinin bu oyunları aşacağına yürekten inanıyorum” diyerek sözlerine son verdi.