Yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi, “6 Şubat 2023 günü gece yarısı 04.17 de meydana gelen Maraş merkezli deprem ülkemizin deprem tehdidi altında olduğu gerçeğini bir kez daha bize acı bir şekilde hatırlatmış oldu. Yaşanan bu felaketin yol açtığı can kayıpları yanında sebep olduğu psikolojik, sosyolojik ve ekonomik kayıpların muhasebesi mümkün değildir. Günlerdir televizyon kanallarında izlediğimiz iç karartan görüntüler ve yaşanan çaresizlik felaketin boyutlarını göstermektedir. Yaşanan felaketlerden ders çıkarmadığımızı ve felaketlere hazır olmadığımızı da acı bir şekilde tecrübe ettik. 17 Ağustos 1999 Marmara depreminden sonra siyasi çevrelerden gelen ‘Bu son olacak, sorumlular mutlaka yargılanacak’ çıkışları üzerinden tam 24 yıl geçti. Geçen yıllar bize bunca yılda değişen bir şey olmadığını gösterdi. Her depremin ardından mutlaka bir suçlu avına çıkılmaktadır. Hemen suçlu addedilenler ise işin sadece tüccarlığını yapan müteahhitleri ve inşaat mühendislerini yaka paça gözaltına almak olmuştur. Elbette hasar gören yapılar, bilim adamları tarafından sebep sonuç ilişkisi bağlamında değerlendirilecektir. Varsa teknik aksaklıklar ve kusurlar ortaya konulacaktır. Ama öncesinde toplum olarak sorunun bir parçası olduğumuzu hatırlayarak sorgulamamız gereken çok şeyin olduğunu kabul etmemiz gerekir. Yani toplum olarak özeleştir yapılmalı, sorunun değil çözümün bir parçası olmaya çalışmalıyız. Sorgulamaya şuradan başlayalım;

Birincisi, Kamu otoritesinin deprem fay hatları üzerinde bulunan arsaların imara açılması suça teşviktir. Kaldı ki bunca köklü üniversitelerimizin ilgili bilim dallarında hazırlanan Türkiye fay haritalarından bilgileri olmalarına rağmen.

İkincisi, malum olduğu üzere mühendislik uygulamalı bir bilimdir. Siz bulduğunuz her binayı üniversite yapar, sonra buralara yeterli akademik kadro atamadığınız gibi, her türlü araştırma ve deneysel araçlardan mahrum bırakırsanız, üniversite sınavlarında 3-5 matematik soru çözenleri mühendislik okullarına yerleştirirseniz ve mezun olan bu öğrencileri mühendis olarak tam yetkili kılarsanız kaçınılmaz felakete davetiye çıkarırsınız.

Üçüncüsü, şantiyelerin denetimsizliği. Çünkü dünyanın en iyi mühendislerinden oluşan bir konsorsiyumun hazırlamış olduğu bir projeyi, şantiyede bir İnşaat Mühendisi şantiye şefinin denetlemesinden geçmiyorsa hiçbir anlam ifade etmemektedir. Şantiyeler maalesef kalfa, formen ve usta marifeti ile yürümektedir ve bu arkadaşların teorik altyapıları maalesef yoktur. Çünkü şantiyede beton döküm şeklinden tutun beton kürlenmesine kadar, donatı yerleşiminden tutun izolasyona kadar her türlü çalışma-imalat yapı güvenliğini doğrudan ilgilendirmektedir.

Dördüncüsü, felaketin bir başka sebebi siyasilerin bitmeyen ‘’imar affı’’ adındaki uygulamaları. İmar aflarına mutlaka son verilmeli ya da bir şekilde projelendirilmiş ve denetimden geçmiş şantiyelerde yasal mevzuat sürelerinde sehven veya bilmeyerek başvuru sürelerini geçirmiş yapılar için düzenlenmeli.

Beşincisi, İlgili kamu kurumlarınca mutlaka yapıların envanterleri çıkarılmalı ve buralardaki daimi nüfus yoğunluğu kayıt altına alınmalı.

Altıncısı, hazır beton üreten firmalar mutlaka denetlenmeli sevk edilen betonun saatlerce mikser de bekletilmesine müsaade edilmemelidir.

Yedincisi, yapı denetim firmalarında mutlaka alanında uzman mühendisler çalıştırılmalı, personeller periyodik eğitime tabi tutulmalı. Gerekirse sigortacılık sisteminin işin içine dahil edilerek mali sorumluluk altına girmeleri sağlanmalı.

Sekizincisi, üretilen projeler mutlaka meslek odasınca denetlenmeli. Belediyelerde çalışan sınırlı sayıda meslektaşlarımızın üzerinde bindirilen iş yoğunluğu maalesef meslektaşlarımızda stres ve tedirginliğe sebep olabilmektedir. Buda denetime dikkat kaybına sebep olabilmektedir. Bu meslektaşlarımızın yüklerini hafifletmek ve proje denetiminin ikinci taraflarca kontrol edilmesini sağlayarak hata oranını minimize etmek için mutlaka meslek odaları ile iletişimde olunmalıdır. Çünkü meslek odaları alanında uzman, periyodik eğitimden geçen ve bağımsız çalışabilen kurumlardır. Israrcı taleplerimize rağmen maalesef belediyelerimizin büyük çoğunluğu meslek odaları ile birlikte çalışmaktan imtina etmektedirler. Bu talep artık yapı sahibi vatandaşlarımızdan da gelmeli, vatandaşlarımız ilgili kamu kurumlarından bu koordinasyonu sağlamaları için bilinçli ve ısrarcı olmalıdır. Çünkü olacak facialardan doğrudan etkilenecek ilk kesim olmaktadırlar.

Dokuzuncusu, İnşaat Mühendisleri Odaları’nın uzun zamandır başlattığı ‘Her Şantiyeye Bir Şef’ kampanyası mutlaka yasal düzenleme ile çözülmeli. Denetimsiz şantiyelerin hem can güvenliği için bir tehlike hem de ekonomik kayıplara sebep olduğu defalarca dillendirilmektedir.

Onuncusu ise Yalova özelinde yapılması gerekenler vardır. Öncelikle belediyelerin aldığı bir takım plan notlarının mühendislik nosyonundan geçirilmesi gerekir. Teknik personel olmayan meclis üyelerinin ilgili meslek odalarına ve akademik çevrelere danışmadan hayati öneme sahip konularda karar alırken dikkatli olmaları gerekir. Maraş depreminden anlaşıldı ki yapı güvenliği sadece proje ve malzeme değerlerine bağlı değildir. Aynı zamanda taşıyıcı sistemin dinamik davranışına da bağlıdır. Yapı güvenlikleri için perde taşıyıcı elemanlar mutlak öneme sahiptir. Ancak zemin yapısı, bina geometrisi ve kat sayısı dikkate alınmadan tüm binalara şart koşulan perde şartı aynı derecede risklidir, tehlikelidir. Yalnızca belediyelerin plan şartlarından dolayı projelerde asimetrik yerleştirilmek zorunda bırakılan perdeler, yapıların burulmasına sebep olmaları dolayısıyla yeni yapıları da göçme moduna sokabilmektedir. Bu durum yapı güvenliği için çok büyük risk taşıdığı bilinmelidir. Halihazırda yürürlükte bulunan 2018 TBDY yönetmeliğimiz, ayrıca bir kural ve sınırlama koyma gerek olmayacak şekilde yapılarda kullanılacak perdelerin planda yerleşimi ve yük kapasitelerine bağlı olarak tasarımcıyı yönlendirmektedir.

Bir an önce ve vakit geçirilmeden ilgili kamu kurumları tarafından gözden geçirilmelidir. İnşaatlar hala hızla devam etmektedir, adeta bir entegre üretim tesisi gibi yapı üretimi devam etmektedir. Özellikle yaz mevsiminde inşaat kalıpları 2-3 gün içerisinde sökülmekte ve hemen bir üst katın imalatına başlanmaktadır. Beton bileşenleri (su-çimento-agrega) ilk dakikalarda tepkimeye girdiğinden plastiklik özelliğini kısa bir sürede kaybetmektedir. O yüzden betonların proje mukavemet dayanımlarına ulaşabilmesi için hızlı ve yeterli sürede kürlenmesine başlanmalıdır. Beton bakımı ve kürlenmesi adeta yoğun bakım hastası gibi özel ve itina gerektirir, kesinlikle hafife alınmamalıdır. Maalesef şehrimizde çoğu şantiyelerde bu uygulamanın gözardı edildiğini üzülerek ifade etmek isterim. 6306 sayılı Kentsel Dönüşüm Yasası doğru değerlendirilebilseydi sağlıklı ve güvenli yapılara ulaşmak ve şehrin artan trafik yoğunluğunu gidermek için iyi bir çözüm olabilirdi. Fakat yukarıda saydığımız sorunlar, dönüştürülecek yapılar için de geçerliliğini maalesef korumaktadır. Şehrin imar planları şehrin jeolojik ve coğrafi konumu göz önünde bulundurularak yeniden gözden geçirilmelidir. Ticari ve konut imarlı alanlar ayrıştırılarak planlama yapılmalıdır. Yüksek yapılarda düzensizlik yaratan ağır konsollara mutlaka son verilmeli, emsal kayıpları tabanda çözümlenmelidir. Eğer derin temel yapılmayacaksa, yapıların zemin üstündeki yüksekliklerinin en az %15’ne tekabül eden bir yüksekliği zemine mutlaka soketlenmelidir. Zemine gömülü betonarme elemanların izolasyonu sağlanmalıdır. Artan göçler ile birlikte şehrin trafik problemi gittikçe büyük bir sorun olmaktadır. Kent paydaşları, vakit kaybetmeden ve problemler karmaşık hal almadan mutlaka konusunda uzman kişilerden destek almalı ve çözüme niyet etmelidirler. Aksi halde yaşanacak afetlerde, ulaşım problemi afetlerin şiddetini artırarak daha büyük kayıplara sebep verebilecektir. Yaşanan son depremler, deprem tecrübesi yaşamış kentimizin yurttaşlarında haklı bir tedirginliğe sebep olmuştur. Vatandaşlarımızın bu konuda doğru ve güvenilir yol ve yöntem için İnşaat Mühendisleri Odalarımız (İMO) ile iletişime geçebilirler.”

Editör: Uğur TEZCAN