Yıllar önce 'suç ve ceza' kavramını,bu konuda insanların farklı tepkilerinin neler yaratabileceğini ortaya koyan gerçek bir öykü okumuştum; 'Kırık camlar öyküsü' Bir suç karşısında vurdumduymazlığın, aldırmazlığın nelere mal olabileceğini vurgulayan anlamlı bir öykü: Büyük bir kentte çok düzenli, insanların huzur içinde yaşadığı; çiçekleriyle, ağaçlarıyla tertemiz bir sokak varmış. Bir gün bu sokaktaki evlerden birinin camı kırılmış. Ev sahipleri aldırmamış; 'Nasıl olsa taktırırız' demişler. Birkaç gün sonra o eve bir hırsız girmiş. Epeyce şeyler çalmış. Hırsızlığa alışık olmayan evdekiler, diğer komşularını da uyarmışlar. Ama hepsinin huzuru kaçmış.
Bu arada başka evlerin camları kırılmaya, hırsızlıklar çoğalmaya başlamış. Bazı ev sahipleri, evlerini bırakıp o sokaktan taşınmaya karar vermişler. Boş kalan birkaç evi evsizler işgal etmiş. Bazı evler madde bağımlılarınca kullanılmaya başlamış. Bir süre sonra sokakta eski halinden eser kalmamış. Güvenlik sağlanamamış, gece lambaları yanmamış, çöpler toplanmamış, çiçekler kurumuş, ağaçlar kesilmiş. İnsanlar göç etmişler.
Yıllar sonra insanlar bu durumu çocuklarına bir 'hayat dersi' gibi anlatmışlar: 'Her şey bir kırık camla başladı. Aldırmadık... Her şey kırıldı, döküldü. Umursamadık... O güzelim sokak bir harabeye döndü. Kurtaramadık... Haklıyken haksız olduk, kendimizi savunamadık. Hiçbir şey eskisi gibi değil artık'
Yalova'da camları ve kalpleri kırdırmayalım.Yukarıdaki yazı Yalova'daki tüm siyasilere ithaf edilmiştir" dedi.