Altmışlı yaşlardaki Nezihe hanım karşı koltuğa oturmadan önce etrafı gözleriyle tarıyordu adeta. Bir süre boş boş baktıktan sonra sağ elimle işaret ediyordum...''Nezihe hanım oturunuz şöyle, neden ayakta duruyorsunuz ki!'' Böyle hastaların vücut dilini okuma melekesi insanda seneler sonra gelişiyor desem abartmamış olurum. Hatta ameliyatına karar verdiğim hastalar için içimden şöyle derim: ''Bir niyet okuma makinesi olsa da vakalarıma ona göre ameliyat randevusu versem!'' Böyle yazdığım için önyargılı, herkesten şüphelenen marazi bir yapıya sahip olduğum sanılmaz diye düşünüyorum. O okuma parçasında tarif edilen ''vehimli hasta'' grubu ile de psikiyatrist uğraşsın, ben ne diye uğraşayım.

            Fazla uzatmayacağım...''Şikayetiniz nedir'' diye sorduğumda iki elini iki yandan beline doğru götürerek ''böbreklerim ağrıyor'' diyordu. Yine diyordum: ''Şöyle oturunuz!'' Ama ne mümkün...Baktım ki oturacak gibi değil, bir muayene dedyim diyodum ve masaya yatıyordu...Evet, bu bir ''lumbalji'' vakasıydı, yani ''bel ağrısı.''

            Şahsen benim en zorlandığım, yani ikna etmekte en zorlandığım hasta grubuna giriyordu Nezihe hanım...''İnterneti okuyarak kendisine teşhis koyan hasta grubu...Belli ki Nezihe hanım da bir ''internet kazazedesi'' idi. Tamam da kelimeleri seçerek ve edebiyatın cazibesine sığınarak teşhisinizi ifade etmeniz gerekirdi böyle hastalara...Hani kendisine teşhis koydu ya Zatı Şahaneleri...

            ''Nezihe hanım bel fıtığını var mı? Bu ağrılar böbrek kaynaklı değil'' dediğimde yüzünü ekşittiği dikkatlerden kaçmıyordu...Belli ki teşhiste yanıldığımı düşünüyordu...

            ''Bel fıtığım var da, bu ağrı belden değil, böbreklerimden kaynaklanıyor'' derken bir yandan da ''hayret'' anlamında dudak büktüğü dikkatimden kaçmamıştı. ''Beğenilmedik'' diye düşünüyordum...''Böbrek olmaz olur mu hocam, eğilip ayakkabımın bağını bağlayamıyorum, çorabımı giyemiyorum!'' Böyle diyordu Zatı Şahaneleri...

            O söz aklıma geliyordu, çok kullandığım o söz...''Yılanın sevmediği ot tam da deliğinin ağzında bitermiş!'' Evet, Nezihe hanım acı bir ot gibi kapımın önünde bitmişti adeta...

            O sırada telefonu çalıyor...Beni bıraktı karşı taraf ile konuşuyor Nezihe hanım...Ama konuşmalarından şu cümleler takılıyordu beynime...''Adı Nezihe ama, hiç de nezih birine bernzemiyor!'' Eskiler böyle durumlar için, yani ismine layık insanlar için şu özlü sözü söylerlermiş: ''Maşallah ismiyle müsemma!'' Yani ''ismine layık, o ismi gerçekten taşıyan birisi'' demek bu...Nezihe hanım karşı tarafa kızıyor.... ''Hayır, hayır derhal evimden çıkacaksın, kabul etmiyorum. Bak beni oraya getirme haa!''...Bir süre karşı tarafı dinliyor ve sesini yükseltiyor: ''Arabulucuda işim olmaz, çıkacaksın!'' İçimden de şöyle diyorum: ''Nezihe hanım bizi unuttu!''

            Bakıyordum ki bu ''ev sahibi-kiracı kavgası'' polikliniğe taşındı ve kapıda da homurdanmalar da artmakta. Hafifçe omuzuna dokunuyordum...''İsterseniz sadede gelelim! Sizi ultrasonografiye gönderiyorum, bakalım böbreklerinizde Bir şey var mı diye. Ben Bir şey çıkmayacağını biliyorum da siz ikna olasınız diye istedim!''

            ''Nasıl yani?''

            ''Açıkçası bu bir psikoterapi ultrasonografisi olacak!''

            ''Nasıl yani, ben psikiyatrik bir vaka mıyım yani! Öyle demek mi istediniz?''

            Haydaa! Hani şair diyor ya...''Bir hayata çattık ki hayata kurmuş pusu!'' Ben de bir hayata çatmıştım ki...

            Ve kan tetkikleri, idrar tetkiki ve ultrasonografi isteyip bu uğursuz kasırgayı bir süreliğine erteliyordum kıendimce...Bak az daha unutuyordum...O da ne! İki ayrı branştan arkadaşın dosyadaki notunu görüyordum: ''Bana bir daha randevu verilmesin bu hasta için!'' Demek ki altıncı hissim beni yanıltmıyordu... Tetkik sonuçları için gelmişti ve bilgisyara bakıyordum..Kan tetkiki sonuçları normal...İdrar steril...Sıra ultrasonografide...''Böbrekler normal, sol böbrekte 15 mm çapında kist.''

            ''Nezihe hanım böbrekleriniz normal, demek ki ağrılar benim birkaç gün önce söylediğim gibi bel fıtığına bağlı! Böbrekte küçük bir kist var, o da zaten ağrı sebebi değil. Siz Nöroşirürjiye gidin!''

            Ayağa kalkıyordu...''İdrar kültüründe üreme yok dediniz ama ben laboratuvarın o haline baktığımda şüphelendim. Verdiğim idrar tüpünü masa üstündeki birçok tüpün arasına koydular, hatta o sırada tüplerden bazısı devrildi. Belki de benim tüpümü karıştırdılar. Güvenmiyorum buna!''

            Yutkunuyordum mecburen...''Tamam'' diyordum, ''Madem şüpheniz var, o zaman tekrarlayayım tetkiki!''

            Sağ elini sinirli bir şekilde havaya kaldırıyordu...''Hayır, yaptırmayacağım, bir sürü işim var. İşte böyel yapıp hastaları bıktırıyorsunuz, biz de mecburen özel hastaneye gidiyoruz!''

            Hani derler ya ''ulaşamadığınız köyün alt tarafında yatacaksınız!'' Ben de ''ya sabır'' çekiyordum o anda...

            Hiç de ''nezih olmayan'' Nezihe hanım sinirli bir şekilde çıkıyordu poliklinikten, ama bir sürü nahoş cümle kurarak...