Öyle başkanlar vardır ki, ben gidersem bu grup ya da parti dağılır diye düşünür. Öyle müdürler vardır ki, ben gidersem işler durur , bu işletme iflas eder sanır. Öyle oyuncular vardır ki, ben olmasam, ben oynamasam bu takım kazanamaz havasındadır. Yine iyi kötü bir işler beceren sıradan memurlar da zannederler ki, bu sorunu yalnız ben çözerim, benden başka kimse bu işleri yürütemez.

          İşte bunlar kendilerini vazgeçilmez görenlerdir. Onlar kendilerinin yerini tutacak bir başkasının olmadığı kompleksine kapılan basit insanlardır. Oysa hiç kimse vazgeçilmez değildir. Herkesin, her şeyin yerini tutacak bir başkası, bir diğer seçenek vardır. Yoksa bile aranır bulunur.

          Vazgeçilmez duygusuna kapılan her kim olursa olsun, her ne görevde bulunursa bulunsun iş performansı normal düzeyin altına düşer. Yerini kaybetmemek için hata üstüne hata yapmaya başlar. Başarılı olma şansı gittikçe azalır.

          Seçilmişler üst üste aynı göreve birden fazla gelirlerse kendilerini yavaş yavaş vazgeçilmez hissetmeye başlarlar. Ne yazık ki onların yandaşları da aynı düşünceye kapılırlar.

          Nasıl olsa beni bu makama getiriyorlar, benden başka kimse yok düşüncesiyle görevini kötüye kullananlar da çıkabilir. Büyüklük ve benden başka bilen yok kompleksi ile keyfi kararlar almaya, kimseye aldırış etmeden gelişi güzel uygulamalara yönelir. Bu olumsuzluklar karşısında muhalefet oluşmaya ve artmaya başladığında makamını kaybetmemek için daha despotça davranmaya başlar.

          Diğer pozisyonlarda da durum farklı değildir. Bulunduğu makamı sadece kendisinin doldurabileceğine inanan müdür yetkisini, bilgi ve yeteneğini aşan işlere girişir. Altındaki elemanları aşağı görmeye onları ezmeye başlar. As futbolcu diğer arkadaşlarından kopar, kendini farklı ve büyük görür. Oyunun ekip işi olduğunu unutur. Sıradan bir görevli yaptığı işin tek söz sahibi kendisi olduğunu sanır.

          Sonuçta hepsi başarısızlığa uğrar ve beklenmedik anda kendilerinden vazgeçilir.

          Aslında her görev bir yarıştır. Spor karşılaşmalarında üstün dereceler, rekorlar kıyasıya rekabetler sonucunda elde edilir. Kişiler üstlendikleri görevleri bir yarışma, bulundukları yeri yarış alanı olarak düşünmeli. Yakınlarında aynı işi yapacak pek çok rakibin olduğunu bilmelidir.

         

 

Ancak aşırı hırs ve yerine bir başkasının gelebileceği korkusu kendisinde özgüveni sarsar. Başarısızlıklara yol açar.

Orta yol her görev ve makamı bir nöbet yeri olarak kabullenmeli. Her an yerini bir başkasına devretmeye hazır olmalı. Eğer işini seviyor ve kaybetmek istemiyorsa elinden gelenin en iyisini yapmalı. Rakipleri ile kurallar dahilinde yarışmalı. Sürekli kendisini yenilemelidir.

Özellikle seçilmişler vazgeçilebileceklerini daima hatırlarında tutmalı, seçenlerde vazgeçemediklerinden daha iyilerin olabileceğini düşünmelidirler.